bir.."
Güvercin "E, nesin peki?" dedi "Belli ki bir yalan kıvırmaya uğraşıyorsun."
Alice, o gün geçirdiği değişiklikleri anımsayınca, söylediğine kendisi pek inanmayarak "Ben.. ben küçük bir kızım" dedi.
Güvercin söylenene önem vermediğini belli eden bir sesle, "Doğrusu pek de olacak bir şey!" dedi. "Ben dünya kadar küçük kız gördüm ama hiçbirinin böyle upuzun boynu yoktu. Yok yok. Sen yılansın. Yadsımanın bir yararı yok. Neredeyse ömründe ağzına yumurta koymadığını söyleyeceksin."
Alice doğruyu saklamayan çocuklardandı, "Yumurta yedim doğal olarak" dedi "ama küçük kızlar da, yılanlar kadar yumurta yer."
Güvercin "İnanmam" dedi. "Ama eğer, yiyorlarsa onlar da bir tür yılan demektir, işte o kadar."
Bu düşünce Alice için o kadar yeniydi ki bir an sustu, Güvercin de fırsattan yararlanıp hemen yapıştırdı.
"Şunu iyi biliyorum ki yumurta arıyorsun. Ha kız olmuşsun, ha yılan, bence ikisi de bir" dedi.
Alice hemen "Ama bana göre hiç de bir değil" dedi. "Hem ben buraya yumurta filan aramaya gelmedim. Hoş, o amaçla gelsem bile sizinkini ne yapayım, çiğ yumurta sevmem ki" dedi.
Güvercin aksi aksi "Öyleyse çekil git!" diyerek yine yuvasına yerleşti. Alice ağaçların arasına büzülmeye çalıştı, çünkü boynu dallara dolaşıyor, o da çözmek için ikide bir duruyordu. Bir süre sonra ellerindeki mantar parçaları aklına geldi ve hemen dikkatle işe koyuldu; bir birini, bir ötekini ısırıyordu; ufala büyüye, ufala büyüye sonunda eski boyunu buldu.
Gerçek boyunu yitireli o kadar çok zaman geçmişti ki, önce bu durumu yadırgar gibi oldu. Ama bir iki dakikada buna da alıştı ve her zamanki gibi kendi kendine konuşmaya başladı:
''Hah işte şimdi istediğimin yarısı oldu demektir. Aman, bu değişmeler de insanı şaşkına çeviriyor. Bir dakika sonra ne olacağını kestiremiyorum. Ama artık eski boyuma geldim ya! Şimdi, ikinci iş o güzel bahçeye girebilmekte. Acaba bu işi nasıl yapmalı?'' Böyle söylerken ansızın küçük bir alana geldi, bu küçük alanda şöyle böyle dört ayak yüksekliğinde bir evceğiz vardı. Alice ''Bu evde kimler oturursa otursun, bu boydayken karşılarına çıkmam pek doğru olmaz! Korkudan akıllarını oynatırlar sonra'' diye düşünerek sağ elindeki mantar parçasını biraz kemirdi ve boyu bir karışa ininceye kadar eve yaklaşmadı.
VI
DOMUZLA BİBER
Bir iki dakika durdu, evi gözden geçirdi; acaba şimdi ne yapsam diye düşünürken ansızın korudan doğru koşa koşa gelen üniformalı bir uşak gözüktü. (Uşak olduğunu giyiminden anlamıştı; yoksa, yalnızca yüzüne bakarak karar verseydi balık derdi.) Uşak yumruklarıyla kapıya hızlı hızlı vurdu. Kapıyı tekerlek suratlı, kurbağa gibi patlak gözlü başka bir uşak açtı. Alice, her ikisinin de, kafalarındaki kıvır kıvır takma saçları pudralamış olduklarını farketti! Ne olup bittiğini pek merak ediyordu, belki bir şeyler duyarım diye usul usul korudan çıktı.
Balık-Uşak, koltuğunun altından, hemen hemen kendi boyunda bir zarf çıkardı, ötekine vererek ciddi bir sesle ''Düşes içindir. Kraliçe hazretleri bir kroke partisine çağırıyorlar" diye söze başladı. Kurbağa-Uşak da aynı ciddilikle, yalnızca sözcüklerin yerini değiştirerek yineledi: ''Kraliçe hazretlerindendir, Düşesi bir kroke partisine çağırıyorlar.''
Sonra ikisi de selam vermek için eğildiler, bu arada takma saçlarının büklümleri birbirine dolaştı.
Alice buna o kadar çok güldü ki, sesini duymasınlar diye yine koruya kaçtı. Gözetlemek için yeniden çıktığı zaman, Balık-Uşak gitmişti, öteki de kapının önünde yere oturmuş sersem sersem havaya bakıyordu.
Alice çekine çekine gidip kapıyı vurdu. Uşak ''Nafile vuruyorsun'' dedi. ''Çünkü, birincisi, ben de kapının dışındayım; ikincisi, içerdekiler öyle gürültü ediyorlar ki kapının çalındığını zor işitirler.'' Gerçekten de içerden garip sesler geliyordu, kesilmeyen bir uluma ve aksırma, ikide birde sanki çaydanlık yahut bir tabak tuzla buz oluyormuş gibi bir şangırtı.
Alice ''Öyleyse içeri nasıl girerim acaba?'' dedi.
Uşak ona aldırmaksızın ''Eğer kapı aramızda olsaydı, o zaman vurmanın bir anlamı olurdu. Söz gelişi, sen içerde olsaydın kapıyı vururdun, ben de açar, seni dışarı çıkardım'' dedi. Hem konuşuyor, hem de hep havaya bakıyordu, Alice bunu onun kabalığına verdi. Kendi kendine ''Ama belki de başka türlü yapamıyordur, çünkü gözleri hemen hemen başının tepesinde'' diye düşündü.
1 comment