Bunu da dopdonuk bir yüzle, koyunları arada bir kendi iyilikleri için korkutmak gerektiğine inanarak, istemeden gözdağı vermek zorunluluğunu duymuşçasına yapıyordu.
Kedinin koşup gizlendiği taflanların arkasından bir ses yükseldi:
“Zavallıcığım! Pis, canavar köpek öldürmek mi istedi benim nonoşumu?”
Oak bu sese, “Özür dilerim,” diye karşılık verdi. “George iki yanına bakmadan, uslu uslu peşimden yürüyordu!”
Daha sözleri bitmeden, bu yanıtın kimin kulaklarına çarpacağını sezinleyerek içi korku ve kuşku doldu. Gelgelelim, bir görünen olmadı, genç adam sonra konuşan kişinin taflanlar arasından uzaklaştığını duydu.
Gabriel düşünceye daldı; hem de öyle derin bir düşünce ki, salt bunun etkisiyle alnında küçük küçük çizgiler belirdi. Bir görüşmenin sonucu umulandan ister çok daha kötü, ister çok daha iyi çıkacağa benzesin – böyle bir değişiklik olacağını başlangıçta sezmek insanın içinde kırıcı yenilgi duyguları uyandırır. Gabriel Oak kapıya doğru biraz aptallaşmış gibi yürüdü: İçinden geçirdikleriyle gerçek durumun hiçbir ortaklaşa çıkar yolu yok gibiydi.
Bathsheba’nın teyzesi evdeymiş.
Gabriel Oak, “Lütfen Miss Everdene’e birisinin onunla görüşmek istediğini söyler misiniz?” diye sordu.
(Kişinin kendi kendine ad vermeden, yalnızca birisi demesi, köy dünyasının yontulmamışlığına bir örnek sayılmasın! Bu, kartvizitleri, imza ve anonslarıyla kentlilerin hiç anlayamayacakları, ince bir alçakgönüllülükten doğar.)
Bathsheba dışarıdaymış. Deminki ses demek onunmuş.
“İçeri buyurmaz mısınız, Mr. Oak?”
Gabriel, “Eksik olmayın,” diyerek teyzenin ardı sıra ocak başına yürüdü. “Miss Everdene’e bir kuzu getirdim. Belki bir kuzusu olsun, büyütsün ister, diye düşündüm. Kızlar severler böyle şeyleri.”
Mrs. Hurst, düşünceli, “Belki ister,” diye yanıtladı. “Yalnız kendisi benim yanımda konuk kalıyor. Bir dakika beklerseniz Bathsheba şimdi gelir.”
Gabriel, “Olur, beklerim,” deyip oturdu. “Yalnız, Mrs. Hurst, ben gerçekte kuzu işi için gelmiş değilim buraya. Uzun sözün kısası, kendisine, acaba evlenmek ister mi, diye soracaktım.”
“Bak hele?”
“Evet. Çünkü, eğer isterse ben onu seve seve alırım. Acaba biliyor musunuz, peşinden koşan başka gençler de var mı?”
Mrs. Hurst ateşi gereksiz yere eşeleyerek, “Dur bakayım,” dedi. “Evet – Tanrı bilir ya, sürüyle genç var peşinde. Öyle ya, Mr. Oak, bizim kız alımlı olduğu kadar okumuştur da. Biliyor musun, bir keresinde mürebbiye olacaktı ya, çok kendi başına buyruk diye olmadı. Peşinden koşan gençler buralara hiç gelmezler gerçi. Gene de, Tanrı bilir ya, on-on ikiyi bulur sayıları. Olacak elbet – kadın değil mi?”
Çiftçi Oak yerdeki taş döşemenin bir çatlağını hüzünle süzerek, “İşte bu kötü,” diye söylendi. “Benim olup olacağım sıradan bir adam. Tek çıkar yol ortaya en önce çıkmamdı... Her neyse, beklemek artık boş, çünkü yalnızca bu iş için gelmiştim. Artık kalkıp evin yolunu tutmalı, Mrs.
1 comment