Clarissa


Clarissa


Stefan Zweig

Almanca aslından çevirenler:
Gülperi Sert - Serpil Yalçın


Can Yayınları

Stefan Zweig

1881 yılında Viyana'da doğdu. Avusturya, Fransa ve Almanya'da öğrenim gördü. Savaş karşıtı kişiliğiyle dikkat çekti. 1919- 1934 yılları arasında Salzburg'da yaşadı, Nazilerin baskısı yüzünden Salzburg'u terk etmek zorunda kaldı, ilk şiirlerini 1901 yılında yayımladı. Çok sayıda deneme, öykü, uzun öykünün yanı sıra büyük bir ustalıkla kaleme aldığı yaşam öyküleriyle de ünlüdür. Psikolojiye ve Freud'un öğretisine duyduğu yoğun ilgi, Zweig'ın derin karakter incelemelerinde ifade bulur. Özellikle tarihsel karakterler üzerinde yazdığı yorumlar ve yaşam öyküleri, psikolojik çözümlemeler bakımından son derece zengindir. Zweig, Avrupa'nın içine düştüğü siyasi duruma dayanamayarak 1942 yılında Brezilya'da karısıyla birlikte intihar etti.


Gülperi Sert

1982 yılında A. Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı'ndan mezun oldu. 1998'de Dokuz Eylül Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde Mütercim Tercümanlık Bölümü'nü kurdu. Halen aynı fakültede doçent olarak görev yapan Sert, Mütercim Tercümanlık Bölümü Başkanlığı'nı ve Almanca Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı Başkanlığı'nı eşzamanlı olarak yürütmektedir.


Serpil Yalçın

1975'te Frankfurt'ta doğdu. Ege Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun olduktan sonra yüksek lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi Mütercim Tercümanlık Bölümü'nde tamamladı. Friedrich Nietzsche'nin Putların Alacakaranlığı ve Gerhard Fink'in Antik Mitolojide Kim Kimdir adlı çevirileri yayımlandı.

1902-1912

Clarissa ileri yıllarda geçmiş hayatını anımsamaya çalıştığında olaylar arasında bağlantı kurmakta zorlanıyordu. Yaşamının büyük bir bölümünün üzerinden adeta bir kum fırtınası esmiş ve olan biteni silip süpürmüş gibiydi, zaman bile bulutlar gibi belirsiz ve ölçüsüz akıp gitmişti. Tüm o uzun yıllar hakkında neredeyse hiçbir şey hatırlamazken bazı haftalar, hatta günler ve saatler zihninde taptazeydi ve sanki daha dün yaşanmışçasına duygularını ve hafızasını meşgul etmekteydi; bazen bunların sadece küçücük bir bölümünü tüm benliğiyle yaşadığını, diğer bölümünün ise yorgunluk ya da anlamsız görevler içinde kaybolup gittiğini düşünüyordu.

Çoğu insan çocukluğu hakkında çok şey hatırlar. O ise tam tersine çocukluğu hakkında çok az şey hatırlıyordu. Özel koşullar nedeniyle hiçbir zaman gerçek bir yuvası olmamış, aile sıcaklığını tatmamıştı. Genelkurmay'da bir yüzbaşı olan babasının Galiçya'da küçük bir garnizon kentinde görevli olduğu sırada dünyaya gelmişti. Doğumu sırasındaki bir dizi talihsiz olay nedeniyle annesi hayatını kaybetmişti; alay doktoru grip nedeniyle hasta yatıyordu, telgrafla komşu kentten çağrılan doktor ise şiddetli kar fırtınası nedeniyle gecikmiş ve zatürreeye yakalanan annesini zamanında tedavi edememişti. Clarissa garnizonda yapılan vaftizden hemen sonra kendisinden iki yaş büyük olan ağabeyiyle birlikte hastalıklı, değil başkasına bakacak, kendisi bakıma muhtaç büyükanneye götürülmüştü; büyükannenin ölümünden sonra Clarissa, babasının üvey ablasının, ağabeyi ise babasının küçük kız kardeşinin başına atılmıştı. Değişen evlerle birlikte evlerin içindeki yüzler, onlarla ilgilenen hizmetkârların şekli, cinsi de değişiyordu. Almanlar, Bohemyalılar, Lehler; alışmaya, katılmaya, ısınmaya, ortama uyum sağlamaya hiç vakit kalmıyordu; daha ilk sıkılganlık atlatılmamıştı ki, 1902 yılında Clarissa sekiz yaşındayken babası askeri ataşe olarak Petersburg'a gönderilmiş, bu nedenle aile meclisi her ikisi için de daha düzenli bir hayat sağlamak üzere Clarissa'yı Viyana yakınlarındaki bir manastır okuluna, ağabeyini de bir askerî okula göndermeye karar vermişti. Çok ender gördüğü babasıyla ilgili olarak hafızasında çok az şey kalmıştı; o günleri anımsamaya çalıştığında, babasının simasından ve sesinden ziyade, onu ve ağabeyini terbiye edeceğim diye ellemelerine izin vermediği ve dokunduğu anda sert bir şekilde küçücük parmaklarını uzaklaştırdığı, oysa oynamayı çok arzu ettiği, şıngırdayan yuvarlak nişanların asılı olduğu pırıl pırıl mavi üniformasını hatırlıyordu. Ağabeyiyle ilgili hatırladığı ise yakası açık bahriyeli kıyafeti ile biraz da kıskandığı altın sarısı düz saçlarıydı.

Clarissa sonraki on yılı bir manastır okulunda geçirdi, sekiz yaşından hemen hemen on sekiz yaşına kadar olan on yılı. Bu kadar uzun bir dönem hakkında çok az şey hatırlamasının nedeni, babasının bir özelliğinden kaynaklanıyordu. Geçen bu süre içinde alayın yarbayı konumuna yükselen Leopold Franz Xaver Schuhmeister yüksek askerî çevrede en eğitimli, en bilgili taktik uzmanı ve kuramcı olarak bilinirdi, her ne kadar çalışkanlığı, güvenilirliği ve birikimine saygı duyulsa da, hafif alaylı bir ima da eksik olmazdı; samimi ortamlarda komutan hafif gülümseyerek, "Bizim istatistikçimiz," derdi. Çünkü dayanıklı, inatçı bir işçi olan Schuhmeister sert görünüşünün altında pek utangaç ve ağırkanlıydı; savaştaki başarının önkoşulunun sistematik olarak oluşturulmuş bilgi akışında yattığını düşünüyordu; yavaş yavaş bu fikre ulaşmıştı, çünkü savaş sistemindeki her türlü yenilik ve esnekliğe karşı kuşku duyuyordu. Komşu Alman alayında bile hayranlık uyandıran bir gayretle dış ordular hakkında gazetede yayımlanabilen her türlü veriyi topluyor, düzenliyor ve durmaksızın temiz fasiküller, hiç kimsenin bakmasına izin vermediği özel fasiküller haline getiriyordu. Böylece her zaman olduğu gibi yurtdışında da saygı gören bir otorite olmuştu, hatta kendisinden korkuluyordu.