Kendi kendimi geliştirmiş olmam daha da büyük bir felaket çünkü hayatımın ilk on dört yılı boyunca kırda bayırda koşturup Thomas amcanın seyahat kitaplarını okumaktan başka bir şey yapmadım. O yaşlarda ülkemizin ünlü şairlerini tanıdım belki, ama kendi dilimin dışındaki dillere aşinalık kazanma ihtiyacını hissetmem, ancak böylesi bir inancın en önemli yönlerinden faydalanma imkânımı yitirdiğim zamanlara denk geldi. Şimdi ise yirmi sekiz yaşındayım ve aslına bakarsan on beş yaşındaki okul çocuğundan da cahilim. Zihnimi düşüncelerle daha çok meşgul etmiş ve daha büyük, daha görkemli hayaller kurmuş olabilirim, fakat o hayallerin, ressamların dediği gibi, bir perspektif'e ihtiyacı var. Romantikliğimden dolayı beni küçümsemeyecek kadar anlayışlı, düşüncelerimi yoluna koymama yardım edecek kadar beni seven bir dosta müthiş hasretim.

Her neyse bunlar boş şikâyetler. Hiç şüphesiz ne koskoca okyanusta ne de Arhangelsk’te, tüccarlar ile gemicilerin arasında kendime dost edinebilirim. Yine de şu kaba saba yüreklerde bile insan, doğasının değersizliğiyle çelişen kimi duygular yaşamıyor değil. Örneğin, ikinci kaptanım son derece cesur ve girişimci biri. Ünlenmeyi, daha doğrusu mesleğinde ilerlemeyi delicesine istiyor. Kendisi bir İngiliz ve aldığı eğitimin hiçbir şekilde yumuşatamadığı millî ve mesleki peşin hükümlerine rağmen, insanlığın en asil özelliklerinden bazılarını bünyesinde yaşatmayı sürdürüyor. Onunla ilk kez bir balina gemisinde tanıştım. Bu şehirde iş bulamadığını öğrenince de hemen girişimime yardımcı olması için işe aldım.

Bu kaptan kusursuz mizaçlı biri ve nezaketi, ılımlı disiplini sayesinde gemide hemen dikkat çekiyor. Saydığım özelliklerinin yanı sıra herkesçe bilinen güvenilirliği ve gözüpek cesaretini de düşündüğümde, onu işe almayı daha da çok istedim. Gençliğini yalnızlık içinde ve senin yumuşak, kadınsı himayen altında geçirmiş biri olarak nezaket kişiliğime öylesine işlemiş ki gemilerde sergilenen olağan kabalıklara karşı duyduğum yoğun tiksintinin üstesinden gelemiyorum. Bu türden kabalığın gerekliliğine zaten hiç inanmadım, o yüzden de hem iyi yürekliliği hem de tayfasından gördüğü saygı ve itaatle tanınan bu gemiciden bahsedildiğini duyduktan sonra, onu işe alabildiğim için kendimi gerçekten çok şanslı hissettim. Aslında ondan ilk kez oldukça romantik bir konu yüzünden söz edildiğini duymuştum. Kendisine hayatının mutluluğunu borçlu olan bir hanımdı bahseden kişi. Hikâyesi kısaca şöyle; bundan birkaç yıl önce mütevazı bir ailenin kızı olan genç bir Rus hanıma âşık olmuş. İkramiyelerinden gelen yüklüce birikimin karşılığında kızın babası da evliliğe rıza göstermiş. Kaptan, kızı resmî törenden önce yalnızca bir kez görmüş. Kızcağız o gün gözünde yaşlarla kendisini kaptanın ayaklarına atıvermiş ve ona acıması için yalvarıp yakarırken, bir yandan da başkasını sevdiğini itiraf etmiş. Ancak sevdiğinin fakir biri olduğunu, babasının ise evliliğe kesinlikle razı gelmeyeceğini söylemiş. Benim cömert dostum, yakaran kızcağızı teskin etmiş ve âşığının ismini öğrenerek evlilik talebinden hemen vazgeçmiş. O sıralar, ömrünün geri kalanını geçirmeyi planladığı bir tarla satın almış kendisine, ancak olanlardan sonra tarlanın tamamını, hayvan almak için ayırdığı ikramiyenin geri kalanıyla birlikte rakibine bağışlamış. Genç kızın babasından ise kızın âşığıyla evlenmesine razı olması ricasında bulunmuş. Ne var ki yaşlı adam dostuma onur borcu olduğunu düşündüğünden, teklifi kesin olarak reddetmiş. Babanın insafa gelmediğini gören dostum ise ülkeyi terk ederek kızın gönlünce bir evlilik yaptığını duyana kadar da geri dönmemiş. "Ne asil adam!” diyeceksin şimdi. Gerçekten de öyle. Ne var ki çok da eğitimsiz.