Kaşağı

KAŞAĞI

 

 

Ömer Seyfettin

 

 

Gün Yayıncılık

Ömer Seyfettin / Kaşağı

Kapak: İmam Cici

© Bu kitabın yayın hakkı GÜN YAYINCILIK

Limited Şirketi’ne aittir. İzin alınmadan hiçbir

şekilde alıntı yapılamaz, kaynak gösterilemez.

GÜN YAYINCILIK LİMİTED ŞİRKETİ

Binbirdirek Mahallesi Klodfarer Caddesi No:40 Daire:8

Sultanahmet / İSTANBUL

Tel: (0212) 518 06 07

e-posta: [email protected]

www.gunyayincilik.com

KAŞAĞI

Ahırın avlusunda oynarken aşağıda, gümüş söğütler altında görünmeyen derenin hazin şırıltısını duyardık. Evimiz iç çitin büyük kestane ağaçları arkasında kaybolmuş gibiydi. Annem İstanbul’a gittiği için benden bir yaş küçük kardeşim Hasan’la artık Dadaruh’un yanından hiç ayrılmıyorduk. Bu, babamın seyisi yaşlı bir adamdı. Sabahleyin erkenden ahıra koşuyorduk. En sevdiğimiz şey atlardı. Dadaruh’la beraber onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek ne doyulmaz bir zevkti. Hasan korkar, yalnız binmezdi. Dadaruh, onu kendi önüne alırdı. Torbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, ahırı süpürmek, gübreleri kaldırmak en eğlenceli oyundan bile daha çok hoşumuza gidiyordu. Hele tımar… bu, en zevkli şeydi. Dadaruh, eline kaşağıyı alıp işe başladı mı tıkı… tık… tık! Tıpkı bir saat gibi… Yerimde duramaz:

“Ben de yapacağım”, diye tuttururdum. O zaman Dadaruh beni Tosun’un sırtına koyar, elime kaşağıyı verir:

“Haydi yap”, derdi.

Bu demir aleti hayvanın üstüne sürer ama o ahenkli tıkırtıyı çıkaramazdım.

“Kuyruğunu sallıyor mu?”

“Sallıyor.”

“Hani bakayım?”

Eğilirdim, uzanırdım. Ancak atın sağrısından kuyruğu görünmezdi.

Her sabah ahıra gelir gelmez:

“Dadaruh, tımarı ben yapacağım”, derdim.

“Yapamazsın.”

“Neden?”

“Daha küçüksün de ondan…”

“Yapacağım.”

“Büyü de öyle.”

“Ne zaman?”

“Boyun at kadar olunca”

“…”

At, ahır işlerinde sadece tımarı beceremiyordum. Boyum karnına bile varmıyordu. Ama en keyifli, en eğlenceli şey buydu. Sanki kaşağının muntazam tıkırtısı Tosun’un hoşuna gidiyor, kulaklarını kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam tımar biteceğine yakın huysuzlanır, o zaman Dadaruh:

“Höyt…” diye sağrısına bir tokat indirir; sonra öteki atları tımara başlardı. Ben bir gün tek başıma kaldım. Hasan’la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. İçimde bir tımar etme hırsı uyandı. Kaşağıyı aradım; bulamadım. Ahırın köşesinde Dadaruh’un penceresiz küçük bir odası vardı. Buraya girdim. Rafları aradım. Eyerlerin arasına falan baktım. Yok! Yok! Yatağın altında yeşil tahtadan bir sandık duruyordu. Onu açtım. Neredeyse sevincimden haykıracaktım.