Buraya geldiğimden beri ara sıra bira içtiğim halde hiç o akşamki gibi olmamıştım. Bir aralık bütün salonun başımın üzerinde dönmeye başladığını ve kendimi kaybederek Frau Tiedemann'ın kucağına serildiğimi hatırlıyorum. Bir müddet sonra kendime gelince iyi kalpli dul kadının garsonlara ıslattırdığı bir mendille yüzümü sildiğini gördüm. Hemen eve dönelim, dedim. Kadın hesabı kendisi vermekte ısrar etti. Dışarı çıktığımız zaman onun benden daha az sallanmadığını fark ettim. Birbirimizin kolunda, gelip geçenlere çarparak ilerliyorduk.
Vakit gece yarısına yaklaştığı için sokaklar fazla kalabalık değildi. Bir yerde, sokağın öbür tarafına geçerken garip bir hadise oldu: Karşı kaldırıma geçtiğimiz sırada Frau Tiedemann'ın ayağı kenara takıldı; biraz tombulca olan kadın, düşmemek için bana tutunmak isterken, galiba boyu benden daha uzun olduğu için, boynuma sarılıverdi. Fakat bu sefer, muvazenesi yerine geldiği halde, beni bırakmıyor, kollarının arasında daha çok sıkıyordu.
Bilmem sarhoşluğun tesiriyle midir nedir, ben de utangaçlığı filân unutmuş, ona sımsıkı sarılmıştım. Birdenbire bu otuz beşlik kadının acıkmış dudaklarını yüzümde hissettim. Nefesi biraz sıcak olmakla beraber, bu taşkın muhabbet tezahürü içime ağır fakat güzel bir koku gibi yayıldı. Etrafımızdan geçen birkaç kişi gülerek saadet temennisinde bulundu. Bu sırada gözlerim, on gıdım kadar ilerideki elektrik direğinin altından bize doğru gelen bir kadına ilişti. Bütün vücudumun tarifi imkânsız bir heyecanla titremeye başladığını hissettim. Hâlâ bana sarılmış duran kadın bunu fark edince daha çok ateşlenerek saçlarımı buselere boğuyordu. Fakat ben artık kendimi kurtarmaya çalışıyor ve bize yaklaşan kadına bakmak istiyordum. Bu oydu. Bir an kadar gördüğüm yüzü, sisli kafamda bir şimşek gibi çakmıştı. Bu, yabankedisi kürkünün içinde, soluk yüzü, siyah gözleri ve uzunca burnu ile, sergide gördüğüm resmin ta kendisi, "Kürk Mantolu Madonna"ydı. Yüzünde o kendine mahsus hazin ve bıkkın ifade ile, etrafının farkında değilmiş gibi yürüyordu. Bizi görünce bir saniye hayret etti ve bu anda bakışlarımız karşılaştı. Onun gözlerinden gülümsemeye benzer bir şeyin geçtiğini gördüm.
Enseme bir kamçı yemiş gibi silkindim. Onunla ilk defa böyle bir halde karşılaşmanın fecaatini ve böyle bir tebessümle hakkımda ilk hükmünü vermesinin ne demek olduğunu sarhoşluğuma rağmen gayet iyi anlıyordum. Nihayet yaşlı kadının kollarından kurtuldum. Derhal koşarak "Kürk Mantolu Madonna"ya yetişmek istedim. Ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilmeden köşe başına kadar gittim. Ortadan kaybolmuştu. Etrafıma dakikalarca bakındım, kimseler yoktu. Frau Tiedemann tekrar yanıma gelmiş: "Ne oldu sana? Söyle bakayım, ne oldu sana?" diye soruyordu. Koluma girerek beni eve doğru sürükledi.
Yolda kolumu vücuduna bastırıyor, yüzüme doğru eğiliyordu.
Sıcak nefesi bu sefer bana, tahammül edilmez derecede ağır gelmeye başlamıştı...
1 comment