Meryton balosunda iki defa dans ettiler. Bir sabah onu kendi evinde gördü, daha sonra dört defa onunla aynı sofrada bulundular. Adamın karakterini anlaması için yeterli değil." "Senin deyişine göre değil elbette. Jane sadece onunla yemek yemekle kalsaydı ancak Bingley'nin iştahının yerinde olup olmadığını anlamış olurdu; ama unutma ki, dört akşam yemeği demek, birlikte geçirilen dört akşam demektir. Dört akşam da az bir şey değil." "Evet, birlikte geçen bu dört akşam, her ikisinin de aynı kâğıt oyunlarından hoşlandıklarını göstermiş olabilir. Ama diğer başlıca huylarına gelince, pek bir şeyi ortaya çıkardığını sanmam."

"Her neyse, Jane'e bütün kalbimle basanlar dilerim. Bence ha yann evlenmişler, ha Jane adamın karakterini bir yıl incelemiş de ondan sonra evlenmişler hepsi bir. Mutlu olma şansı her iki durumda da yüksek. Evlilikte mutluluk tamamıyla şans işidir. Taraflar birbirlerinin huyunu suyunu ne kadar iyi bilirlerse bilsinler, ya da ne kadar benzer olurlarsa olsunlar, bunun mutluluklarına zerre kadar katkısı yoktur. Sonraları huylan birbirinden nasıl olsa ayrılır, nasıl olsa birbirlerinin sinirine dokunurlar. Ömrünü beraber geçireceğin insanın kusurlarını ne kadar az bilirsen o kadar iyi," dedi Charlotte. "Beni güldürüyorsun Charlotte, ama düşündüklerin mantıklı değil. Mantıklı olmadığını ve senin başına gelse kendin de bu şekilde hareket etmeyeceğini biliyorsun." Kafası Bay Bingley'nin Jane'e duyduğu ilgi ile meşgul olan Elizabeth, kendisinin Bay Darcy'nin ilgisini çekmeye başladığının farkında bile değildi.

Bay Darcy başta Elizabeth'i sevimli bile bulmamıştı; onu baloda beğenmemiş ve bir sonraki karşılaşmalarında kıza kusur bulmak için dikkatle bakmıştı. Ancak çok geçmeden Elizabeth'in yüzünün güzelliğinden çok, siyah gözlerinin güzel ifadesinin, onun yüzüne eşsiz bir zekâ kattığını, kendi kendine ve arkadaşlarına itiraf etti. Bunu aynı derecede sarsıcı başka keşifler izledi. Gerçi eleştirel bir gözle bakınca Elizabeth'in vücudundaki kusursuz simetriye ters düşen birkaç hata bulduğu halde, bu vücudun kıvrak ve hoş olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştı. Genç kızın tavrı sosyete dünyasındakilere uymamakla beraber bu tavırlardaki rahatlık ve alaycılık genç adamı çekiyordu. Elizabeth ise bütün bunların farkında değildi: Ona göre Darcy kendini her yerde istenmeyen biri haline getirmiş ve kendisini dansa kaldıracak kadar güzel bulmamış olan bir adamdı.

Darcy, Elizabeth'i daha yakından tanıma isteği duymaya başladı. Onunla baş başa konuşmaya doğru bir adım atmak için Elizabeth başkaları ile konuşurken kulak kabartmaya başladı. Onun bu tutumu da genç kızın dikkatini çekti. Bu olay Lucas'larda düzenlenen kalabalık bir partide oldu.

Elizabeth bir ara, "Bay Darcy ne diye gelip Albay Foster'la konuştuklarımı dinliyor?" diye sordu Charlotte'a.

"Bu ancak Bay Darcy'nin cevap verebileceği bir soru."

"Ama bunu bir daha yaparsa ona yapmaya çalıştığı şeyin gözümden kaçmadığını söyleyeceğim. Alay eder gibi bir bakışı var ve ben küstahlığı ele almazsam, çok geçmeden ondan korkmaya başlayacağım."

Biraz sonra Bay Darcy'nin, konuşma niyetinde değilmiş gibi bir edayla onlara doğru gelmesi üzerine Charlotte, arkadaşına bu konudan adama söz açmaya cesaret edemeyeceğini söyledi. Bu sözler Elizabeth'i adeta kamçıladı ve genç kız Darcy'ye dönerek: "Biraz önce Albay Foster'a, Meryton'da bize bir balo vermesi için takılırken kendimi çok güzel ifade ettim, değil mi Bay Darcy?" dedi.

"Büyük bir heyecanla konuşuyordunuz; ama bu kadınları her zaman heyecanlandıran bir konudur."

"Bizlere karşı çok acımasızsınız!"

"Şimdi alay edilme sırası ElizabetKte. Piyanoyu açıyorum, Eliza; bunun ardından ne gelir biliyorsun," dedi Charlotte. "Sen de ne tuhaf arkadaşsın! Her zaman, herkesin önünde piyano çalıp şarkı söylememi istiyorsun! Müzik yeteneğimle övünen bir insan olsaydım benim için paha biçilmez biri olurdun; ama doğrusu ülkenin en iyi sanatçılarını dinlemeye alışık olanların karşısına çıkmamayı tercih ederim."

Ama Charlotte'un ısrarlarına dayanamayarak, "Pekâlâ, boyun eğmekten başka çare yok," diye ekledi. Sonra ciddi Darcy'ye baktı. "Elbette buradaki herkesin bildiği güzel bir atasözü vardır: 'Nefesini çorbanı üflemeye sakla.' Ben de nefesimi şarkıma saklayacağım." Elizabeth, mükemmel olmasa da çok hoş söyledi. Bir iki şarkıdan sonra yeniden söylemesi için yapılan tezahüratlara cevap vermeye zaman bulamadan ailenin tek çirkin kızı olduğundan bilgi ve hüner edinmeye çalışan ve kendini göstermek için her zaman sabırsızlanan kız kardeşi Mary hevesle piyanonun başına geçti.

Mary'nin müzik alanında ne büyük bir yeteneği, ne de zevki vardı. Gösteriş kaygısı kendine sadece gayret değil aynı zamanda ukalalık ve kibirli bir hava da verdiğinden bu kibri, daha üstün olabilecek herhangi bir yeteneğe hep zarar verirdi.