İnsan doğası gurura özellikle yatkın. Aramızda, gerçek ya da değil, meziyetlerinden dolayı kibir duygusu beslemeyen pek az kimse bulunur. Gurur ve kibir kelimeleri çok kere birbirine karıştırılırsa da, gerçekte başka şeylerdir. Bir insan kibirli olmadan da gururlu olabilir. Gurur daha çok kendi nefsimize karşı duyduğumuz saygıyla ilgilidir; kibirse başkalarının bize duymasını istediğimiz saygıyla ilgilidir."

Kız kardeşleriyle birlikte gelen genç Lucas, "Ben Bay Darcy kadar zengin olsaydım, ne kadar gururlu olduğuma hiç aldırmazdım," dedi. "Bir sürü tazı besler, her gün de bir şişe şarap içerdim."

"O zaman gereğinden çok içmiş olurdun," dedi Bayan Bennet. "Ben de seni öyle görseydim şişeyi hemen elinden alırdım."

Çocuk, Bayan Bennet'ın şişeyi alması fikrine karşı çıktı; Bayan Bennet da alacağını söylemeye devam etti ve bu çekişme Lucas'lar gidinceye kadar sürdü. 

VI

Longbourn'lu hanımlar çok geçmeden Netherfield'li hanımları ziyaret ettiler. Bu ziyarete de usulünce karşılık verildi. Jane'in hoş tavırları, Bayan Hurst ile Bayan Bingley'in gitgide daha hoşlarına gitmekteydi, annelerini çekilmez, küçük kardeşlerini de konuşmaya değmez bulmuş olsalar da Jane ve Elizabeth'le arkadaşlık etmeyi arzu ettiklerini söylediler. Jane gösterileri "bu ilgiden büyük sevinç duydu; ama Elizabeth, herkese karşı, hatta Jane'e karşı bile davranışlarında hâlâ kibirlilik sezdiği için bu kadınlara bir türlü ısmamıyordu. Gerçi Jane'den hoşlanmalarının başlıbaşına bir değeri vardı; çünkü bunda Bay Bingley'nin hayranlığının büyük etkisi olması mümkündü. Bingley'nin Jane'i beğendiği, her karşılaşmalarında açıkça görülüyordu. Elizabeth için aynı derecede belli olan bir şey varsa, o da, Jane'de de Bay Bingley'yi ilk gördüğü zaman duyduğu hoşlanma hissinin gitgide arttığı ve aşk yolunu tuttuğuydu. Neyse ki Jane güçlü duygularına rağmen ölçülü davranmayı bilen bir kızdı; ayrıca her zaman da neşeliydi.Elizabeth'e göre bunlar, Jane'i meraklı insanların kuşkularından koruyabilirdi. Elizabeth, arkadaşı Charlotte'a bu konudan bahsetti. Charlotte, "Böyle durumlarda herkesi aldatabilmek hoş bir şey olabilir," dedi. "Ama duygularını bu kadar saklamak bazen insanın zarannadır. Bir kadın duygularını hoşlandığı adamdan da aynı beceriyle gizlerse onu kendine bağlama fırsatını kaçırabilir; o zaman hiç kimsenin bir şey sezmediğini düşünmek pek acıklı bir avuntu olur. Her sevgide minnetin veya kibirin o kadar büyük rolü vardır ki, yeni doğmuş bir sevgiyi başıboş bırakmaya gelmez. Başta hepimiz özgürüzdür. Ufak bir gönül kayması kadar doğal ne olabilir ki? Ancak, karşısındakinden cesaret almadan gerçekten âşık olabilecek kadar pişkinlik gösterebilen azdır. Bingley, kardeşinden kuşkusuz hoşlanıyor, ama Jane ona cesaret vermezse duygulan hoşlanmadan ileri gidemez."

"Ama Jane, doğasının izin verdiği kadar cesaret veriyor ona. Bingley'ye ilgi duyduğunu ben bile hissettikten sonra, Bingley'nin bunun farkına varmaması için aptal olması gerekir." "Şunu unutma Eliza, Bingley, Jane'in huyunu senin kadar bilmiyor." "Ama bir kadının bir erkeğe eğilimi varsa ve bunu gizlemeye çalışmazsa, o adamın bunu anlaması gerekir."

"Kızı yeterince görürse, belki bu dediğin doğru olabilir. Ama Bingley ile Jane oldukça sık karşılaştıkları halde, bir arada uzun süre vakit geçirmiyorlar. Ayrıca birbirlerini sürekli büyük, kalabalık toplantılarda görüyorlar, her anı baş başa konuşarak geçiremezler ya. İşte bunun için Jane onun ilgisini çekebildiği her süreden olabildiğince yararlanmalıdır.

Onu elde ettiğinden emin olduktan sonra âşık olmak için yeterince vakti olacaktır." "Söz konusu olan sadece iyi bir evlilik yapmaksa," yanıtını verdi Elizabeth, "sen haklı sayılırsın. Zengin bir koca bulmak, daha doğrusu bir koca bulma kaygısında olsaydım, diyebilirim ki, senin dediğin gibi yapardım. Ama Jane'in düşüncesi ve duyguları böyle değil; Jane peşin hesapla hareket etmiyor. Bırak akılcı olup olmamasını, henüz Bingley'ye karşı duyduğu ilginin derecesini bile kestiremiyor. Tanışalı sadece on beş gün oldu.