bir merakla didikleyen kahramanımız Catherine Morland, eski bir soylu konağını ziyarete gider ve orada aynen kitaptaki gibi ürkütücü aile sırlarını keşfetmeyi umar. Evin efendisi karısını öldürmüş müdür, öldürdüyse onu nereye gömmüştür? Yoksa kadıncağızı karanlık bir zindanda, bodrumda zincirlere mi vurmuştur? Evin ikinci oğlu, meraklı ziyaretçimizi daldığı bu rüyadan uyandıracak ve gotik romanları gerçek yerine koyma hastalığından kurtarıp onunla evlenecektir. Jane Austen, roman kahramanının ağzından şunları söyleyecektir: "Bayan Redcliffe'in ve onun taklitçilerinin yapıtları ne kadar çekici, heyecan verici olursa olsunlar, gene de karakterlerinin gerçekliğini aramak boşunadır." Samuel Richardson'un* adı ünlü "mektuproman" türüyle birlikte anılmıştır; mektup romanların kökeni ve özellikleri bakımından önemlidir: Genellikle öksüz, zavallı bir kadın bu romanlarda büyük kentin kargaşası içinde oradan oraya sürüklenir; ama sonunda aslında büyük bir mirasın vârisi olduğu ortaya çıkar. Elizabeth Inchbald, Fanny Burney ve Maria Edgeworth** bu "melodram" romanların önde gelen isimleriydiler. Edgeworth, İrlanda'nın yerel renklerini edebiyata sokan kadın romancı olarak ayrı bir yere sahipti. Charles Mautrin'in Melmouth the Wanderer ve William Thackeray'in*** Barry Lyndon romanları da, bir bakıma bu büyük kentte dağılma öykülerinin örneklerini sunarlar. Kent hayatının yapmacık, görünürde pürüzsüz kankoca ilişkilerinin, abartılı inceliklerin dünyasında özellikle burjuvaaristokrat kesimin ince, ama çarpıcı bir eleştirisi de vardır bu romanlarda. Ayılıp bayılan salon hanımefendileri, can sıkıntısından patlayan, dedikoduyu bir yaşam biçimi haline getirmiş, ürkütücü yaşlı kadınlar.
* Samuel Richardson (1689-1761): İngiliz yazar. ** Maria Edgevvorth (1767-1849): İrlandalı yazar. *** William Thackeray (1811-1863): İngiliz romancı.
Evet, bu tür romanların yazarları gerçek adlarıyla çoktan ünlenmişken Pride and Prejudice'in yazarının kim olduğu meçhuldü. Prensin kitaplığının yöneticisi Bay Clarke, kardeşi sayesinde romanın yazarının gerçek kimliğini bilen ender kişilerdendi. Söz konusu prens Jane Austen hayranıydı. Jane Austen'in Londra'yı ziyareti sırasında Clarke, yazarı, prensin isteği üzerine kraliyetin kitaplığında dolaştırmış ve bu ziyaretin ardından kadına yazdığı bir mektupta, İngiliz romanının o güne kadar ihmal ettiği bir konuya dikkati çekmişti. Bir din adamının dünyasına giren bir roman henüz doğru dürüst yazılmamıştı. Clarke'a göre İngiliz edebiyatı bu din adamlarının hakkını henüz vermemişti. Jane Austen cevabında, bu konuda gerekli bilgiye sahip olacak kadar bilgili ve eğitilmiş olmadığını yazacaktır. Kuşkusuz alçakgönüllü bir cevaptı bu, ayrıca Bay Clarke, SaksonyaCoburg Prensi Leopold ile efendisi veliahtın kızının evlenme hazırlıklarının yapıldığı bir dönemde, Jane Austen'e, Coburg Sülalesini onurlandıracak bir tarihsel roman yazmasını da önerir. Jane Austen bu öneriyi de, kendini aşan bir proje olarak geri çevirirken, "ideal roman konusunu kırsalda" tanıdığı aile hayatları içinden seçmesi gerektiğini yazar. Bugün geri dönüp baktığımızda Bay Clarke'ın önerisine kulak asmamış olmakla ne kadar isabetli davranmış olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Gençlik Yıllan
Jane Austen 1817'de henüz 42 yaşındayken öldü, ölümünden altı ay sonra kardeşi tamamlanmış son iki romanım yayımlattı. Jane Austen'in dört büyük romanı da adı gizlenerek yayımlandı.
Jane Austen'in hem baba hem de anne tarafından zengin akrabaları vardı. Beş erkek, iki kız çocuğu büyüten aile, oldukça liberal, ileri görüşlüydü. Austen'in babasının öğrencileri, yeğenler ve kuzenler, çapı geniş, canlı bir çocuk ve gençlik çevresi oluşturmuştu. Yazara en yakın kişi ise kendisinden üç yaş büyük olan ablası Cassandra'ydı; ne yazık ki aynı kişi, kız kardeşinin ölümünden sonra daha önceleri birbirlerine yazdıkları mektuplarda bulunan, kardeşinin gittikçe artan ününü zedeleyebileceğini düşündüğü yerleri karalamış, kimi mektupları imha etmiştir. Bu davranışı, Jane Austen araştırmalarının yolunu tıkayan bağışlanmaz bir hata olarak edebiyat tarihine geçmiştir; çünkü söz konusu mektuplar Austen'in hayatı ve düşünceleri hakkında doğrudan bilgi verebilecek biricik kaynakları oluşturmaktaydı. Öte yandan sözünü ettiğimiz çok geniş ailenin bireyleri arasındaki zorunlu yazışmalar, kaynak konusunda önemli bir birikimi oluşturmuşlardır.
Austen'ler bu kaynaklardan anlaşılacağı üzere dönemin eğiliminin aksine, romanları edebiyatın küçümsenen türü saymıyor, bulduklarını yutarcasma okuyorlardı. Kitaplıklardan eve ödünç kitap almak yaygın bir eğilimdi o dönemde. Austen'lerin evinde sık tiyatro gösterileri de yapılırdı. Jane Austen ise 11 yaşından itibaren ortaya çıkıp dönemin edebiyatı üzerine yazdığı parodileri okurdu. Örneğin Mystery (Esrar) adlı komedi fragmentinde kişiler önemli şeyleri birbirlerinin kulağına fısıldayıp dururlar; okur bir türlü kimin kime ne dediğini anlayamaz.
1 comment