Kendi şapkam yoktur. Ben şapkacıyım'' dedi.
Sözün burasına gelince Kraliçe gözlüklerini takarak kızarıp bozaran Şapkacıya kötü kötü baktı.
Kral ''Bildiklerinizi anlatın, telaşlanmaya kalkmayın, yoksa hemen boynunuzu vurdururum'' dedi.
Bu sözler tanığı hiç de yatıştırmadı; zavallı durmadan ayak değiştiriyor ve endişeyle Kraliçe'ye bakıyordu; şaşkınlığından tereyağlı ekmekten ısırıyorum diye çay fincanını ısırarak yanından koca bir parça kopardı!
Tam bu sırada Alice kendinde bir tuhaflık hissetti, ne oluyorum demeye kalmadan yine büyümeye başladığını fark etti; önce kalkıp mahkemeden çıkmayı düşündü, ama sonra oturacak yer bulduğu kadar kalmaya karar verdi.
Yanında oturan Tarla Faresi ''Ayol ne sıkıştırıyorsun öyle, zor soluk alıyorum'' dedi.
Alice çekinerek ''Ne yapayım, elimde değil ki, büyüyorum işte'' dedi.
Tarla Faresi ''Burası büyünecek yer değil'' dedi.
Alice biraz cesaretlenerek ''saçmalama!'' dedi, ''Sen de pekâlâ büyüyorsun işte.''
Fare ''Evet ama ben büyürken öyle senin gibi aşıp taşmıyorum ki'' dedi; sonra suratını asarak yerinden kalktı, salonun karşı yanına geçti.
Bunlar olup bittiği kadar Kraliçe Şapkacıdan gözünü ayırmamıştı, tam Fare karşı yana geçerken mahkeme görevlilerinden birine ''Geçen konserde şarkı söyleyenlerin adlarını getirin bana!'' diye buyurdu; bunun üzerine Şapkacı öyle bir titremeye başladı ki pabuçlarının ikisi de ayağından fırladı.
Kral kızgın kızgın ''Haydi, anlat!'' dedi ''Yoksa, ister telaşlan, ister telaşlanma, boynunu vurdururum.''
Şapkacı titrek bir sesle söze başladı: ''Ben zavallı bir adamım, Kral hazretleri!'' dedi. ''Çaya henüz başlamıştım... Bir hafta ya var, ya yok... Sonra hem tereyağlı ekmek azaldı... hem çay çıtırdadı...''
Kral ''Ne çıtırdadı?'' diye sordu.
Şapkacı ''Önce çay'' diye yanıtladı. Kral sert sert ''Çay elbette Ç'yle başlar, sen beni aptal yerine koyuyorsun galiba! E, sonra?'' dedi.
Şapkacı yine söze koyuldu: ''Ben zavallı bir adamım... Ondan sonra her şey çıtırdar oldu... Yalnızca Mart Tavşanı dediydi ki...''
Mart Tavşanı telaşla Şapkacı'nın sözünü keserek ''demedim!'' diye bağırdı.
Şapkacı yanıtladı: ''Dedin işte!''
Tavşan ''Hayır diyorum!" dedi.
Kral "Hayır diyor, o bölümü geç'' dedi.
Şapkacı ''Şey, öyleyse Tarla Faresi dediydi'' diye söze başladı, sonra, acaba o da yadsıyacak mı diye endişeyle dönüp Fare'ye baktı, ama o hayır filan demeye kalkmadı, çünkü derin bir uykuya dalmıştı.
Yargıcılardan biri ''Peki, Tarla Faresi ne dedi?'' diye sordu.
Şapkacı ''Bilmem, anımsamıyorum'' dedi.
Kral uyardı ''Anımsamalısın, yoksa boynunu vurdururum!''
Zavallı Şapkacı korkudan çay fincanını, tereyağlı ekmeği elinden düşürdü; diz çökerek ''Ben zavallı bir adamım, Kral Hazretleri'' diye yalvarmaya başladı.
Kral ''Onu bilmem ama herhalde konuşmaktan yana pek zavallısın'' dedi.
Sözünün burasında kobaylardan biri alkışlamaya kalktı, ama mahkeme görevlileri hemen susturdular. (Belki anlaşılmaz diye size bunun nasıl yapıldığını anlatıvereyim. Ellerinde, ağzı sicimle büzülen, yelken bezinden bir çuval vardı. Domuzu, baş aşağı bunun için soktular, sonra çıkıp üstüne oturdular.)
Alice ''Bunun nasıl yapıldığını gördüğüm çok iyi oldu'' diye düşündü. ''Gazetelerde sık sık 'dinleyiciler arasından alkışlamaya kalkanlar olmuşsa da bunlar mahkeme görevlilerince derhal susturulmuşlardır' diye yazıldığını görürdüm ama şimdiye kadar bunun anlamını bilmiyordum.''
Kral ''Bütün bildiklerin bu kadarsa, in aşağı'' dedi.
Şapkacı ''Aman efendim zaten yerdeyim, daha nereye ineyim?'' diye yalvardı.
Kral ''öyleyse otur!'' diye yanıtladı.
Yine kobaylardan biri alkışlamaya kalktı, fakat susturuldu.
Alice ''Eh, kobayların işi tamam oldu!'' diye düşündü, ''şimdi işler daha düzgün yürür''.
Şapkacı, şarkıcıların adlarını okumakta olan Kraliçe'ye ürkek ürkek bakarak ''Bari çayımı bitireyim'' dedi.
Kral ''Gidebilirsin!'' deyince Şapkacı, pabuçlarını bile giymeden fırladı, çıkıp gitti.
Kraliçe, görevlilerden birine, ''...kafasını dışarda vuruverin'' diye seslendi. Fakat daha memur kapıya varmadan Şapkacı gözden yitmişti bile.
Kral ''İkinci tanığı çağırın!'' dedi. İkinci tanık Düşes'in aşçısıydı. Biber kutusu elindeydi. Alice, o daha salona girmeden önce, kapının yanındakilerin aksırmaya başlamasından gelenin kim olduğunu kestirmişti.
Kral ''Hadi anlat bildiklerini'' diye buyurdu.
Aşçı ''anlatamam'' dedi.
Kral şaşkın şaşkın Beyaz Tavşan'a baktı, o da alçak bir sesle ''Kral hazretleri bu tanığı sorguya çekmeli'' dedi.
Kral üzgün bir yüzle ''Madem çekmem gerek, çekeyim'' dedi, sonra kollarını kavuşturdu ve gözleri görünmeyecek kadar kaşlarını çatarak boğuk bir sesle sordu ''Çörekler neden yapılır?''
Aşçı ''Çoğu biberden'' diye yanıtladı.
Arkasından uykulu bir ses ''bulamadan'' diye ekledi.
Kraliçe ''Yakalayın şunu, vurun boynunu! Salondan atın şu Fare'yi! Susturun. Çimdikleyin onu! Bıyıklarını kesin!'' diye haykırdı.
Bütün mahkeme Fare'yi dışarı kovmak için, birbirine girdi; yine yerlerine oturdukları zamansa aşçı ortadan yok olmuştu.
Kral rahat bir soluk alarak, ''Zararı yok!'' dedi ''Öbür tanığı çağırın!'' Sonra alçak sesle Kraliçeye ''Güzelim! Bu tanığı sorguya sen çekiver. Ben serseme döndüm!'' dedi.
Alice listede tanığın adını araştıran Beyaz Tavşan'ı merakla gözlüyor, ''Bu seferki ne biçim bir şey bakalım!'' diye düşünüyordu. Zaten daha doğru dürüst tanıklık yapan olmamıştı. Beyaz Tavşan sesi yettiği kadar ''Alice!''diye bağırınca ne kadar şaşırdı, bir düşünün.
XII
ALİCE'İN TANIKLIĞI
Alice telaş arasında şu son dakikada ne kadar büyüdüğünü unutmuştu. ''Buradayım1'' diye seslenerek öyle ivediyle yerinden fırladı ki, eteğinin ucu yargıcıların locasına değdi ve locadakilerin hepsi tepe üstü aşağıdaki kalabalığın üzerine düştüler. Onların böyle yere serili kalmaları Alice'e bir hafta önce devirdiği kırmızı balık kavanozunu anımsattı.
Çok üzülüp ''Vah vah! Bağışlayın!'' diye haykırarak, düşenleri elinden geldiği kadar çabuk toplamaya koyuldu; hâlâ aklı o kırmızı balık kavanozunda olduğu için, eğer yargıcılar kurulu üyelerini çabucak toplayıp localarına koymazsa, kırmızı balıklar gibi ölecekler sanıyordu.
Kral ciddi bir sesle ''Bütün yargıcılar kurulu üyeleri yerlerine geçinceye kadar mahkeme süremez" dedi.
Alice yargıcıların locasına bakınca gördü ki telaştan Kertenkele'yi baş aşağı koymuş, zavallıcık da bir türlü kımıldanamadığı için üzüntüyle kuyruğunu sallayıp duruyor. Hemen hayvancağızı tutup yerine doğru dürüst oturttu. Kendi kendine ''Bir şey olacağından değil ya!'' diye söylendi. ''Mahkeme için o türlü otursa da bir, bu türlü otursa da.'' Yargıcılar, devrilmenin verdiği sersemlikleri geçip tahtaları ve kalemleri de bulunarak ellerine tutuşturulur tutuşturulmaz, hepsi harıl harıl bu üyenin öyküsünü yazmaya koyuldular; yalnızca, pek afallamış gözüken Kertenkele ağzını açmış, alık alık tavanı seyrediyordu.
Kral ''Bu iş hakkında bildiklerin ne?'' diye sordu.
Alice ''Bir şey bilmiyorum'' dedi.
Kral direterek ''Hiçbir şey de bilmiyor musun?'' diye sordu.
Alice ''Hayır, hiçbir şey de bilmiyorum'' dedi.
Kral yargıcılar kuruluna dönerek ''Bakın! Bu çok önemli'' dedi; üyeler de tam bunu tahtalarına yazıyorlardı ki Beyaz Tavşan söze karıştı: hem saygısını belli eden bir sesle konuşarak, ama hem de yüzünü buruşturup kaşlarını çatarak ''Herhalde Kral hazretleri, önemli değil, demek istediler.''
Kral çabuk çabuk ''elbet önemli değil demek istedimdi'' dedi, kendi kendine de, sanki hangisi kulağa hoş geliyor diye dinliyormuş gibi, ''önemli... önemli değil...önemli... önemli değil'' diye mırıldanmaya başladı.
Yargıcıların da kimi ''önemli'' diye yazdı, kimi ''önemli değil'' diye. Alice taş tahtalarını görecek kadar yakınlarında olduğu için ne yazdıklarını görebiliyordu. ''Aman canım, zaten bir önemi yok ki'' diye düşündü.
Tam o sırada bir zamandır not defterine harıl harıl bir şeyler yazan Kral başını kaldırarak ''Susun'' diye haykırdı, sonra defterinden şunları okudu ''Madde 42: Bir milden uzun boylu olanlar mahkeme salonundan çıkmalıdır.''
Herkes Alice'e baktı.
Alice ''Benim boyum bir mil yok ki'' dedi.
Kral ''Var'' dedi.
Kraliçe ''Hatta iki mile yakın'' diye ekledi.
Alice ''İsterse olsun, gitmeyeceğim'' dedi, ''hem o maddenin kitapta yeri yok, demin kendiniz uydurdunuz.''
Kral ''Hiç de değil, bu yasa kitabının en eski maddesidir'' dedi.
Alice, ''Öyleyse madde 1 olması gerekirdi.''
Kral bozuldu, not defterini çat diye kapatarak yargıcılara titrek ve alçak bir sesle ''Hadi, yargınızı verin'' dedi.
Beyaz Tavşan telaşla yerinden fırlayarak ''Aman Kral hazretleri, daha gözden geçirilecek şeyler var, şu kâğıt demin yerde bulunmuş'' dedi.
Kraliçe, ''İçinde ne yazılı?'' diye sordu.
Beyaz Tavşan ''Bilmem, daha açmadım'' dedi, ''ama bir mektuba benziyor...
1 comment