Tavşan'' kazılmış parlak, pirinçten bir levha bulunan küçük bir evin önüne geldi. Kapıyı çalmaksızın içeri girdi ve gerçek Marie Ann'e rasgelip de eldivenlerle yelpazeyi alamadan dışarı atılmaktan korktuğu için merdivenleri ikişer ikişer çıktı.
Alice kendi kendine ''İnsanı bir tavşanın işe koşması ne tuhaf'' diyordu. ''Galiba çok geçmeden Dinah da bana iş buyurmaya kalkacak.'' Bunun üzerine neler olacağını gözünün önüne getirdi: ''Miss Alice! Haydi gelin de yürüyüşe hazırlanın bakayım!'' ''Bir dakika dadı, geliyorum! Ama Dinah dönünceye kadar bu fare deliğini gözetlemem gerekiyor ki Fare dışarı çıkmasın'' sonra sözünü şöyle sürdürdü: ''Ama acaba Dinah böyle önüne gelene buyuracak olursa onu evde tutarlar mı bilmem!''
Bu arada derli toplu küçük bir odaya gelmişti: Bu odanın penceresinin içinde bir masa, masanın üstünde de (Alice'in umduğu gibi) iki üç çift eldivenle bir yelpaze duruyordu. Bir çift eldivenle yelpazeyi aldı, tam odadan çıkıyordu ki gözüne aynanın yanında duran küçücük bir şişe ilişti.
Bu şişenin üstünde ''Beni iç'' yazılı bir yafta yoktu, ama Alice tıpasını açarak şişeyi ağzına dayadı. Kendi kendine, ''Ne zaman bir şey içsem yahut yesem kesinlikle acayip bir şeyler oluyor'' dedi. ''Bakalım bu şişenin marifeti ne. Beni yine büyütür umarım. Çünkü bu kadar küçük kalmaktan bıktım artık.''
Gerçekten de öyle oldu, hem de umduğundan çok daha çabuk. Daha şişenin yarısını bile içmemişti ki başının tavana dayandığını duyumsadı: Boynu kırılmasın diye eğilmek zorunda kaldı. Şişeyi hemen bırakarak kendi kendine,''Bu kadarı yeter... Daha fazla büyümesem bari... Bu durumda bile kapıdan çıkamıyorum... Keşke o kadar çok içmeseydim'' dedi.
Ne yazık ki dileyeceğini dilemekte geç kalmıştı. Hâlâ büyüdükçe büyüyordu, az sonra yere diz çökmek zorunda kaldı. Bir dakika sonra artık diz çökecek yer bile kalmamıştı. Bu sefer, bir dirseğini kapıya dayayıp öteki kolunu da başının üstüne kıvırarak yerde yatmayı denedi. Hâlâ büyüyordu. Sonunda artık son çare olarak bir kolunu pencereden dışarı çıkardı, bir ayağını da ocağın bacasından yukarı doğru uzattı. ''Artık ne olursa olsun, bundan fazla bir şey yapamam; benim durumum ne olacak böyle'' diye söylendi.
Alice'in talihi varmış ki, artık büyülü şişe etkisinigöstereceği kadar göstermiş, onun da büyümesi durmuştu. Ama ne de olsa duruşu pek rahatsızdı, bu odadan da hiç çıkacak gibi gözükmediği için üzgün oluşuna pek şaşmamalı.
Zavallı Alice ''Ah evim çok daha iyiydi'' diye düşündü. ''İnsan orada öyle durmadan büyüyüp küçülmüyor, tavşanlardan, farelerden de buyruk almıyor. Ah! Girmez olsaydım o tavşan deliğine. Ama yine de... Evet yine de.. bu yaşam biçimi epeyce tuhaf! Acaba gerçekten bana ne oldu? Peri masalları okurken böyle şeylerin olabileceğini usumdan bile geçirmezdim. Oysa şimdi kendi başıma geldi! Benim hakkımda da bir kitap yazılmalı doğrusu, yazılmalı ya! Kendim yazacağım...'' Sonra tasalı tasalı, ''Hoş, zaten büyüdüm ya!'' diye ekledi. ''Büyümedimse bile artık burada daha fazla büyüyecek yer kalmadı.''
Alice, ''Ama'' diye düşündü, ''Bundan sonra hiç büyümeyecek miyim acaba? Bir bakıma kötü olmaz bu. Yaşlanıp kocakarı olmam, ama o vakit hep ders çalışmak gerek! Yok yok, hoşuma gitmedi bu iş.''
Sonra kendi kendine yanıtladı: ''A, aptal Alice, burada nasıl ders çalışırsın? Kendin için bile yer bulamıyorsun, ders kitapları için zor bulursun.''
Böylece, kendi kendine konuşup duruyordu. Ama bir süre sonra dışardan bir ses işitti, susup kulak verdi.
Ses, ''Mary Ann, Mary Ann'' diyordu. ''Çabuk bana eldivenlerimi getir!'' Sonra merdivenlerden bir ayak gıcırtısı geldi.
1 comment