Alice, bunun kendini aramaya gelen Beyaz Tavşan olduğunu biliyordu. Öyle titredi ki ev sarsılmaya başladı: Şimdi Tavşandan bin kez büyük olduğunu, ondan korkması için bir neden kalmadığını unutmuştu.

Az sonra Tavşan kapıya geldi, açmaya uğraştı, fakat kapı içeri doğru açılıyordu. Alice'in ise dirseği kapıya dayalı olduğu için çabası boşa gitti. Alice, kendi kendine Tavşan'ın şöyle söylediğini duydu: ''Ben de öbür yana gider, pencereden girerim.''

Alice, ''Onu da yapamazsın'' diye düşündü ve Tavşan pencerenin altına gelinceye kadar bekledi, sonra birden avucunu havada açıp onu kavramaya çalıştı. Bir şey yakalayamadı ama, küçük bir haykırış ve kırılan cam şangırtıları işitti, Tavşan'ın ya hıyar fideliğine ya da buna benzer bir şeyin üzerine düştüğüne karar verdi.

Sonra kızgın bir ses -Tavşan'ın sesini- işitti: ''Pat Pat! Neredesin!'' Arkasından da, önceden hiç işitmediği bir ses: ''Buradayım! Topraktan yerelması çıkarıyorum efendimiz!'' dedi.

Tavşan kızgın kızgın, ''Tam sırasını bulmuşsun yerelması çıkarmanın'' dedi.''Gel de bana şuradan çıkmak için yardım et.'' (Yeniden kırılan cam sesleri duyuldu.)

''Söyle bakayım Pat! O penceredeki şey nedir?'' ''Ne olacak, kol efendimiz!'' (Kolu gol diye söylüyordu) ''Kol mu, hadi sen de kaz! Hiç böyle kol görülmüş müdür, bütün pencereyi kaplıyor!''

''Doğru, kaplıyor, efendimiz. Ama yine de kolluğuna kol.''

"Eh, kolsa bile burada işi ne? Al onu götür!''

Bundan sonra epeyce bir zaman konuşma filan işitilmez oldu. Yalnızca ara sıra Alice'in kulağına ''Doğrusu, efendimiz, bundan hiç hoşlanmadım. Hiç mi hiç!'' ''Sana ne dedimse onu yap, korkak'' gibisinden fısıltılar çalınıyordu, sonunda Alice gene elini açıp havayı avuçladı. Bu kez haykırışlar ikileşti, kırılan cam şangırtısı fazlalaştı. Alice, ''Amma da çok hıyar fideliği varmış'' diye düşündü. ''Şimdi ne yapacak acaba? Beni pencereden dışarı çekecekler desem nerede o günler! Keşke böyle bir şey yapabilseler. Burada daha fazla kalmayı ben de istemiyorum ki!''

Bir süre, başka bir şey işitmeksizin bekledi. Sonunda hep bir ağızdan konuşan bir kalabalığın sesiyle küçük araba tekerleklerinin çıkardığı bir gürültü duydu. Kulağına şu sözler çalındı: ''Öteki merdiven nerede! Ben yalnızca bunu getirecektim, öteki Bill'dedir. Bill! Onu buraya getir yavrum! İşte! Şu köşeye dayayın onları bakayım. Hayır! Önce ikisini birbirine bağlayın, daha yarı yere bile varmıyor. Canım! Yetişir pekâlâ; o kadar da işi yokuşa sürmeyin. Hey! Bill, tut şu ipi... Dam o ağırlığı çekebilecek mi! O arduvaz parçasına dikkat et, gevşemiş! Eyvah koptu! Başınızı sakının! (Büyük bir gümbürtü) Kim yaptı bunu? Herhalde Bill'di... Bacadan kim inecek? Yok, ben inmem! Kendiniz inin! Hiç bile değil! Bill insin! Hey Bill! Efendi söylüyor. Bacadan sen inecekmişsin.''

Alice kendi kendine, ''Ya! Demek bacadan Bill iniyor ha'' dedi ''Anlaşılan her işi Bill'e yüklüyorlar! Dünyada Bill'in yerinde olmak istemem. Ocağın içi dar, ama biraz olsun tekme atabilirim!''

Ayağını bacanın içinden çekebildiği kadar çekti, küçük bir hayvanın çeperlere sürtünerek, tırnaklarını geçirerek ona yaklaştığını işitinceye kadar bekledi (ne biçim bir hayvan olduğunu pek kestiremiyordu): Sonra, kendi kendine, ''Bu Bill'dir'' diyerek hızla bir tekme vurdu ve arkasından ne olacak bakalım diye bekledi.

İlk işittiği, hepsinin birden ''İşte Bill'' diye bağrışmaları oldu, sonra tavşanın sesi, ''Çitin yanındaki! Yakala!'' diye haykırdı. Sonra sessizlik çöktü, sonra gene karmakarışık sesler yükseldi: ''Başını kaldırın... Biraz konyak.. durun boğacaksınız... nasıldı, ahbap? Ne oldu sana? Hadi bize hepsini anlat!''

Sonunda hafif, cırlak bir ses duyuldu (Alice, ''Bu Bill olacak'' diye düşündü) ''Vallahi pek bilemiyorum... Teşekkür ederim, başka istemem, şimdi daha iyiyim -heyecanlıyım da pek iyi anlatamıyorum- Bütün bildiğim, zıpçıktı yollu bir şey beni top gibi havaya fırlattı.'' Ötekiler, ''Ya... Ya... Öyle oldu, öyle oldu'' dediler.

Tavşanın sesi ''Evi yakmalıyız'' dedi. Alice avazı çıktığı kadar haykırdı: ''Eğer yakacak olursanız, Dinah'ı üzerinize yollarım.''

Çevreye o anda bir ölüm sessizliği çöktü.