Alice kendi kendine, ''Şimdi ne yapacaklar acaba? Eğer akılları olsa şu damı kaldırırlar'' diyordu. Bir iki dakika sonra gene bir gidip gelme başladı, Alice tavşanın sesini işitti, ''Şimdilik bir araba dolusu yeter'' diyordu.
Alice, ''Bir araba dolusu ne acaba?'' diye düşündü, fakat uzun zaman düşünmesine gerek kalmadı, bir saniye sonra pencereye bir çakıl taşı yağmurudur yağmaya başladı, taşlardan bazısı yüzüne çarpıyordu. Kendi kendine ''Bunu durdururum ben'' dedi ve ''Bu işi yinelememeniz sizin için iyi olur'' diye haykırdı. Bunun üzerine bir sessizlik daha çöktü.
Alice şaşkınlıkla çakıltaşlarının yere düşer düşmez küçücük pastalara dönüştüğünü fark etti, bu aklına parlak bir düşünce getirdi: ''Bu pastalardan birini yersem kesinlikle boyum gene değişecektir'' diye düşündü. ''Hem artık daha fazla büyüyemeyeceğime göre beni herhalde küçültür.''
Hemen pastalardan birini yedi, derhal küçülmeye başladığını görünce bir sevindi ki kapıdan geçebilecek kadar küçülünce, hemen evden fırladı, baktı ki dışarıda küçük hayvanlar, kuşlar toplanmış bekleşiyorlar. Zavallı kertenkele Bill ortalarındaydı. İki Gine domuzu başını kaldırmışlar, bir şişeden ona bir şeyler içiriyorlardı. Alice görünür görünmez hepsi birden ona saldırdılar, o da var gücüyle koşarak sık bir ormanda soluğu aldı.
Ormanda dolaşırken kendi kendine, ''İlk yapacağım iş yine asıl boyumu bulmak, ikincisi de o güzel bahçeye girebilmenin yolunu aramak. Galiba en iyi plan bu'' dedi.
Plan çok iyi görünüyordu. Karışık değildi, iyi düşünülmüştü. Yalnızca bir tek güçlük vardı: Alice işe nasıl başlayacağını bilmiyordu. Ağaçların altında şaşkın şaşkın dolaşıp bakınırken tam tepesinde acı bir havlama işitti, hemen başını kaldırdı.
Koca bir köpek yavrusu, iri, yuvarlak gözleriyle ona bakıyor, ürke ürke pençesini uzatarak ona dokunmaya çalışıyordu. Alice tatlı bir sesle, ''Vah zavallı'' dedi, sonra olanca gücüyle ona ıslık çalmaya çalıştı, ama bir yandan da yavrucağız ya açsa diye ödü patlıyordu hani. Eğer açsa, Alice ne kadar iyi davransa da, gene onu iki lokma ediverirdi.
Ne yaptığını bilmeksizin yerden bir dal parçası aldı; köpeğe uzattı. Bunun üzerine yavru sevinçle havlayarak dört ayağıyla birden havaya sıçrayıp değneğe doğru atıldı, onu şakadan çekiştirmeye başladı. Alice köpeğin altında ezilmemek için koca bir devedikeninin arkasına gizlendi, dikenin öbür yanından görünür görünmez köpek yine değneğin üstüne atıldı, yakalayacağım derken tepetaklak yere yuvarlandı. Alice bu adeta bir araba atıyla oyun oynamak gibi bir şey diye düşündü ve her an köpeğin ayağı altında ezilmeyi bekleyerek yine koşup devedikeninin öbür yanına geçti. Köpek bu sefer değneğe kısa hamlelerle atılmaya başladı. Her defasında azıcık ilerliyor, sonra epey çekiliyor, bu arada da kısık kısık havlıyordu. Sonunda epeyce uzakta, dili bir karış dışarıda soluyarak, gözleri yarı kapalı oturdu kaldı.
Alice kaçmak için bunu fırsat bildi; hemen yerinden fırladı soluğu kesilinceye, köpeğin havlaması da artık büsbütün uzakta kalıncaya kadar koştu koştu.
Dinlenmek için bir düğün çiçeğinin sapına yaslanıp bir yaprağıyla yelpazelenirken, ''Ne de maskara şeydi ama'' dedi. ''Eğer boyum elverseydi ona türlü türlü oyunlar öğretirdim. Ah! Az kalsın unutuyordum, büyümem gerekiyor ya. Dur bakayım... Ne yapmalı acaba? Herhalde gene bir şeyler yemek yahut içmek gerek; ama ne? Asıl iş bunda.''
Asıl iş bundaydı ya, ne? Alice çevresine, otlara, çiçeklere baktı, ama bu iş için elverişli ne bir yiyecek gördü, ne içecek. Yanıbaşında hemen hemen kendi boyunda, koca bir mantar vardı. Alice, mantarın altına baktı, yanlarına baktı, arkasına baktı; derken bir şeyler var mı diye tepesine de bakmak aklına geldi.
Parmaklarının ucuna basarak yükseldi, mantarın kıyısından tepesine bir göz attı. Bir de ne görsün, kocaman bir mavi Tırtıl kollarını kavuşturmuş oturuyor, uzun boyunlu bir nargile içiyor, ama ne Alice'e aldırdığı var, ne de başka bir şeye.
V
BİR TIRTILIN ÖĞÜDÜ
Tırtıl ile Alice bir süre hiç ses çıkarmadan bakıştılar. Sonunda Tırtıl ağzından marpucu çıkardı; uykulu baygın bir sesle Alice'e "Sen kimsin?" diye sordu.
İnsana konuşmak için cesaret verecek bir söz değildi bu. Alice oldukça çekinerek yanıtladı.
"Vallahi efendim, şu sırada pek bilemiyorum. Bu sabah yataktan kalktığım zaman kim olduğumu biliyordum, ama o zamandan beri birkaç kez değiştim galiba."
Tırtıl sert sert "Ne demek istiyorsun kuzum? Derdini doğru dürüst anlatsana!" dedi.
Alice "Korkarım ki anlatamayacağım efendim" dedi "çünkü, görüyorsunuz ya, kendi kendim değilim".
Tırtıl "Gördüğüm yok" dedi.
Alice terbiyeli terbiyeli "Korkarım ki daha açık bir biçimde anlatamayacağım" dedi "çünkü zaten ben kendim de anlayamıyorum.
1 comment