O günden beri, tam iki yıldır bir arpa boyu ilerlemeyen iğrenç bir kitabın labirentinde kıvranıyordu, üstelik aklı başında olduğu anlarda bir arpa boyu ilerlemeyeceğini de biliyordu. Onu “yazmak” gücünden alıkoyan parasızlıktı, düpedüz, apaçık parasızlık. Bir muskaya tutunurcasına tutunuyordu bu fikre. Para, para, her şey para! Seni heveslendirecek paran olmadan tek kuruşluk bir romancık yazabilir misin? Yaratma, enerji, akıl, üslup, cazibe – bütün bunlar nakit parayla alınan şeyler.
Yine de, raflara göz gezdirirken kendini biraz avunmuş hissetti. Kitapların pek çoğu solmuş, okunmaz hale gelmişti. Sonuçta hepimiz aynı yolun yolcusuyuz. Memento mori. Çünkü seni de, beni de, Cambridge mezunu burnu havada delikanlıları da aynı ilgisizlik, aynı unutulmuşluk bekliyor – gerçi, Cambridgeli kibirli gençleri kuşkusuz daha uzun süre bekler ya, neyse. Ayaklarının yanı başındaki zamanın soldurduğu “klasikler”e baktı. Ölü, hepsi ölüydü. Carlyle, Ruskin, Meredith, Stevenson – hepsi ölü, tanrı onları çürütsün. Solmuş başlıklarına baktı. Robert Louis Stevenson’ın Toplu Mektupları. Ha, ha! İyi bu. Robert Louis Stevenson’ın Toplu Mektupları! Üst kapağının kıyısı tozdan simsiyah olmuştu. Tozdan geldin, toza döneceksin. Gordon Stevenson’ın bez cildini ayağıyla ters çevirdi. Paran var mı paran, ondan haber ver! Bir zamanlar İskoç idiysen bile, artık soğumuş etsin.
Çınn! Dükkân çanı. Gordon döndü. İki müşteri. Kütüphane müşterisi.
Dünyaya küsmüş, omuzları düşük, çöplükte yiyecek arayan çamura bulanmış bir ördeğe benzeyen aşağı sınıftan bir kadın, elinde hasır sepetiyle kararsız adımlarla sızdı dükkândan içeri. Peşinde etine dolgun küçük bir kırlangıcı andıran kırmızı yanaklı, ortanın da ortası sınıftan bir kadın vardı, gelen geçen entel olduğunu anlasın diye koltuğunun altına başlığı görünecek şekilde Forsyte Ailesinin Destanı adlı kitabı sıkıştırmıştı.
Gordon yüzündeki asık ifadeyi sildi. Onları kütüphane aboneleri için sakladığı aile doktoru içtenliği ve gülümsemesiyle selamladı.
“İyi akşamlar Bayan Weaver. İyi akşamlar Bayan Penn. Ne kötü bir hava!”
“Felaket!” dedi Bayan Penn.
Geçmeleri için yana çekildi. Bayan Weaver hasır sepetini baş aşağı etti ve Ethel M. Dell’in Silver Wedding kitabının sayfa uçları kıvrık bir kopyasını yere döktü. Bayan Penn’in parlak kuş gözleri kitabın üzerinde parlıyordu. Bayan Weaver’ın arkasından Gordon’a yaramazca gülümsedi – hani, iki entel arasındaki özel selamlaşma kabilinden. Dell! Ne kadar aşağılık! Şu aşağı sınıfların okudukları kitaplara bak.
1 comment