Scott, Carlyle, Meredith, Ruskin, Pater, Stevenson – yıpranmış geniş sırtlarından adlarını bile okuyamazsınız. Neredeyse görünmeyen üst raflarda düklerin tıknaz biyografileri uyumaktadır. Onların altında hâlâ satılması umulan, dolayısıyla uzanılacak yerlere konulmuş “dinî” kitaplar vardır – bütün dinler ve mezhepler ayrım gözetilmeksizin yan yana yığılmıştır. Ruhların Elleri Bana Dokundu’nun yazarından Öteki Dünya. Dean Farrar’dan İsa’nın Hayatı. İlk Rotaryen İsa. Peder Hilaire Chestnut’ın son kitabı – Katolik propagandası. Din her zaman satar, yeter ki kitapta duygusallık olsun. Aşağıda, tam tamına göz hizasında çağdaşlar durmaktadır. Priestley’nin en son kitabı. Tekrar basımı yapılmış önemsiz kitaplar. Herbert, Knox ve Milne’den “mizah” kitapları. Bazı entel kitaplar da var burada. Hemingway’den ve Virginia Woolf’dan bir iki roman. Lytton Strachy taklidi basit biyografiler. Eton’dan Cambridge’e, Cambridge’den edebiyat eleştirilerine incelikle süzülen, burunları havada, cebi dolu genç canavarların satışı garantili ressamlar ve ozanlar üzerine yazdıkları şık, gösterişli kitaplar.

Kitaplardan oluşan duvarlara donuk gözlerle baktı. Eskisinden de yenisinden de, entelektüelinden de ahmağından da, lüksünden de yırtığından da – hepsinden nefret ediyordu. Kendi kısırlığına hayıflanması için onlara bakmak yeterliydi. Sonuçta, o, sözümona bir “yazar”dı ve “yazmaz” bir haldeydi! Yayımlatmak sorunu değildi onunki, hiçbir şey ya da neredeyse hiçbir şey üretmiyordu. Bütün bu çerçöp raflara doluşmuştu – şöyle ya da böyle var olmaktaydılar; bir tür başarıydı bunlar. Dells ve Deepings bile yıllık ürünlerini veriyorlardı. Ama o en çok, değerli, “kültürel” kitaplardan nefret ediyordu. Eleştiri kitaplarıyla gerçek edebiyat ya da yazı sanatı kitapları. Hani şu paralı genç Cambridge hayvanlarının neredeyse uykularında yazdığı türden kitaplar – azıcık parası olsaydı bunları havada yazardı Gordon. Para ve kültür! İngiltere gibi bir ülkede parasız ne kadar şövalye olabilirsen, ancak o kadar kültürlü olabilirsin. Bir çocuğu sallanan dişini tutmaya yönelten türden bir güdüyle züppe görünümlü bir cilt –İtalyan Barokunun Bazı Yönleri– çekti raftan, açtı, bir paragraf okudu ve isteksizlik ve kıskançlık karışımı bir duyguyla geri koydu. O engin bilgi! O insanı çileden çıkaran bağa-çerçeveli-gözlük seçkinliği! Ve bu seçkinliğin ifade ettiği para! Çünkü sonuçta, bunun arkasında paradan başka ne olabilir? İyi eğitim için para, etkili arkadaşlar için para, rahatlık ve huzur için para, İtalya’ya gitmeler için para. Kitapları para yazar, para satar. Bana doğruluk değil Tanrım, para ver, sadece para.

Cebindeki paraları şıngırdattı. Neredeyse otuzuna gelmişti ve daha hiçbir şey başarmış değildi; akıtma hamurundan beter bir şekilde lök gibi yayılıp kalmış sefil bir şiir kitabından başka bir şey yoktu ortada.