"İki haftadır sıfırın altında elli derece. Keşke çıkmasaydık şu yolculuğa, Henry. Durumumuz hiç de iç açıcı değil doğrusu, içim içimi yiyor... Yolculuğumuz sona erse de seninle McGurry'ye gidip, sıcacık ateşin karsısında bir pişpirik çevirsek, ha?" Henry yatağına girerken homurdanmakla yetindi.

Tam uykuya dalmak üzereydi ki Bill yine seslendi:

"Bak ne diyeceğim Henry, hani şu balık yiyen davetsiz konuk var ya, bizim köpekler işte ona ne diye saldırmadılar ha, ne dersin? Hay Allah, gel de çık işin içinden, ne yalan söyleyeyim korkutuyor bu beni." Arkadaşı uyku sersemliğiyle homurdandı:

"Amma uzattın be Bill, pireyi deve yapmaya bire birsin hani. Eskiden hiç böyle değildin. Çeneni kapat da uyu artık... Şöyle bir güzel uyku çektin mi sabaha hiçbir şeyciğin kalmaz. Mideni bozmuş olacaksın herhalde, bütün sıkıntın bu... " Aynı örtünün altında yan yana yatıp, horul horul uyumaya başladılar. Ateş gitgide ufalıp azalırken, kamp çevresindeki kor parçalarını andıran gözlerin oluşturduğu çember de her an biraz daha daralıyordu. Köpekler birbirlerine sokulup sıkış tıkış oluyor, yaklaşan parıltılara gözdağı vermek istercesine hırıldıyorlardı. Hırıltılar bir ara adamakıllı artınca Bill uyandı. Arkadaşını uyandırmamaya çalışarak yavaşça yerinden doğruldu, ateşi birkaç parça odunla besledi. Alevler yeniden yükselince parıldayan gözler geriledi. Derken Bill'in gözü köpeklere ilişti: birbirlerine iyice sokulup tortop olmuşlardı. Şaşkın şaşkın gözlerini ovuşturup bir daha baktı, sonra yeniden battaniyesine gömülüp yattı. "Hişşt, Henry... Henry be!" Kan uykusundan uyandırılan Henry: "Yine ne var, ne oluyor?" diye homurdandı. "Hiçbir şey... Yalnız, yine yedi oldular. Şimdi saydım..." Henry uyku sersemliğiyle yarım yamalak bir şeyler homurdandı, sonra yine horuldamaya başladı. Ertesi sabah ilkin Henry uyandı ve arkadaşını uyandırdı. Saat altı olmuştu, ama ortalığın ışımasına henüz üç saat daha vardı. Karanlıkta gidip gelmeye, yemeği hazırlamaya koyuldu; bu arada Bill de örtüleri, battaniyeleri denk yapıp kızağa yerleştirdi. Birden arkadaşına dönüp damdan düşercesine sordu:

"Henry... Kaç köpeğimiz var demiştin sen?" "Altı." Bill zafer kazanmışçasına atıldı:

"Yanılıyorsun."

"Ne yani, yine mi yedi oldular diyorsun?"

"Yo beş. Neden dersen, biri toz olmuş!" Henry bir küfür savurdu, kahvaltıyı hazırlamayı yarım bırakarak hışımla köpeklerin yanma gitti, tek tek saymaya başladı.

"Haklısın, Bill," dedi. "Şişko kayıplara karışmış." "Ara ki bulasın, öyle bir toz olmuş ki iz miz hak getire." "İzi mi kalır zavallının! Diri diri yutmuşlardır onu. Kalıbımı basarım ki o Allah'ın belası yaratıklar hayvancağızı yutarken hala havlamaya devam etmiştir." Bill:

"O hayvan da bildim bileli aptalın tekiydi," dedi. "Canım, aptal da olsa bile bile ölümüne koşacak değil ya bu hayvan!" Henry, bunları söylerken sanki her birinin huyunu suyunu anlamak istermişçesine köpekleri tek tek süzüyordu.