Bu ülkenin bireysel özgürlüğe verdiği duygusal önem, saçmalık derecesinde. Düşünüyorum da, dayanılır gibi değil; arkadaşlarının hepsi sadece buraya geliyor ve bir şey yap...”
Verloc boğuk sesiyle atılarak Vladimir’in sözünü kesti: “Bu şekilde hepsi gözümün önünde oluyor.”
“Hepsi kilit altında tutulsa çok daha uygun olurdu. İngiltere’nin hizaya getirilmesi gerek. Bu ülkenin beyinsiz burjuvaları, kendilerini evlerinden atıp hendek içlerinde açlıktan ölüme terk etmek isteyen insanlarla suç ortaklığı ediyor. Aslında akıl edip kullansalar, ellerinde hâlâ kendilerini kurtaracak siyasal güç var. Orta sınıfın beyinsiz olduğu düşüncesine katılıyorsundur herhalde, değil mi?”
Bay Verloc boğuk sesiyle, “Evet, beyinsizler,” dedi.
“Hayal gücü diye bir şey yok bu insanlarda. Budalaca bir kendini beğenmişlik gözlerini kör etmiş. Onları şöyle iyice bir korkutmak gerekiyor. Şimdi arkadaşlarını harekete geçirmenin psikolojik açıdan tam zamanı. Seni buraya bir fikrimi açıklamak için çağırttım.”
Birinci Kâtip Vladimir, yükseklerden uçan, küçümseyici, kibirli bir tavırla fikrini açıklamaya koyuldu; açıklamaları sırasında devrimci çevrelerin gerçek amaçları, düşünceleri ve yöntemleri konusunda sergilediği bilgisizliğin derecesi, kendisini sessizce dinleyen Verloc’u hayretler içinde bırakmıştı. Nedenlerle sonuçları, en seçkin propagandacılarla oraya buraya bomba savuranları bağışlanamayacak biçimde birbirine karıştırıyor; işin niteliği gereği örgütlenme yapılamayacak yerlerde kendi zihninden örgütler yaratıyor; toplumsal devrimci partiden kimi zaman başkanlarının emirlerine kesinlikle uyan tam anlamıyla disiplinli bir ordu diye, kimi zaman ise sanki bir dağ geçidini tutan, son derece dağınık bir haydut çetesiymiş gibi söz ediyordu. Verloc bir ara itiraz etmek için ağzını açtı, ama biçimli, iri, beyaz bir elin havaya kalkmasıyla söyleyecekleri boğazında tıkalı kaldı. Çok geçmeden öylesine dehşete düştü ki, bir daha itiraza bile kalkışmadı. Anlatılanları, derin bir dikkatten doğan hareketsizliğe benzer, sessiz bir korku içinde dinlemekle yetindi.
Vladimir sözlerine sakin sakin devam ediyordu: “Bu ülkede yapılacak bir dizi şiddet eylemi korkutucu olabilir, yalnızca burada tasarlanan demiyorum, tasarlanması bir işe yaramaz, çünkü kimse aldırmaz buna. Arkadaşların kıta Avrupa’sının yarısını ateşe verse bile, uluslararası baskı yasalarının çıkarılmasını desteklemek bakımından İngiliz kamuoyunu etkileyemezler. Bu insanların kendi arka bahçelerinin ötesinde bir şeye baktıkları yok ki.”
Verloc konuşmak için boğazını temizledi, ama cesareti kırıldı, bir şey söyleyemedi.
Birinci Kâtip Vladimir, bilimsel bir konuşma yaparcasına, “Bu eylemlerin kanlı olması gerekmiyor,” diye devam etti; “ama yeterince ürkütücü, yeterince etkili olmalılar. Arkadaşların örneğin binaları hedef alabilirler. Günümüzde tüm orta sınıf halkın taparcasına düşkün olduğu şey nedir, ha Bay Verloc, nedir bakalım?”
Verloc ellerini açtı, hafifçe omuz silkti.
Vladimir bu hareket karşısında, “Öyle tembelsin ki, düşünmek bile zor geliyor sana,” dedi. “Sözüme dikkat et. Günümüzde halkın taparcasına düşkün olduğu şey ne kraliyet ailesi, ne de dindir. Onun için saraylara, kiliselere ilişilmemeli. Demek istediğimi anlıyor musunuz Bay Verloc?”
Verloc’un içindeki huzursuzluk ile küçümseme duygusu, bir hafiflik girişimi biçiminde dışa vurdu:
“Sizi çok iyi anlıyorum. Ama Büyükelçilik binalarına olabilir, ne dersiniz? Birkaç Büyükelçilik’e yapılacak bir dizi saldırı...” diye söze başladı, ama Birinci Kâtip’in soğuk, keskin bakışları karşısında sustu.
Vladimir aldırmaz bir tavırla, “Görüyorum ki şakacı olabiliyorsun,” dedi. “Güzel bir şey bu. Sosyalist toplantılarında yaptığın konuşmalara renk katabilir. Ama bu odada yersiz kaçıyor. Benim söylediklerime dikkatle kulak verirsen, senin için çok daha güvenli olur. Senden kurt masalları yerine gerçek olaylar istendiğine göre zahmet buyurup, açıkladığım şeylerden yararlanmaya bakarsan iyi edersin. Günümüzde halkın çılgınca taptığı kutsal şey bilimdir. Arkadaşlarından bazılarını toplayıp neden bu kibir küpü, ruhsuz yüzlü toteme saldırmıyorsunuz, ha? Bilim de, İ.
1 comment