Yakası sıkıyordu. Tekrar yakasını geriye itti. Her iki çocuk gayri ihtiyari koltuklarından kalktılar. Schuhmeister biraz daha yaklaştı. Ona yardım edecek kâğıtların olmadığı ve çocuklarıyla bir baba gibi konuşmak istediği o an yine eski tutuk haline bürünüverdi. Sıradan bir ses tonuyla: "Evet! Bu halledilmiş oldu. Şimdi... Artık her şeyi biliyorsunuz... Ve... Ve artık kendi yolunuzu kendiniz çizeceksiniz... Size hiçbir şey söyleyemem, hiçbir tavsiye veremem... İnsan kendi doğrusunu bile bilemez... Bu durumda işte... Bu durumda söylenecek bir şey yoktur... Kalan her şeyi insanın kendisinin bilmesi gerekir... Herkes kendisi bilmelidir." Duraksadı, kendisi de o çaresizliği içinde tamamen boş cümleler kurduğunu fark etmişti, bakışlarını onlara çevirmek yerine sanki halının deseninden bir şeyler okumaya çalışıyormuş gibi yere eğdi. Sonra birdenbire kendini toparladı, anlaşılan aslında ne söylemesi gerektiğini hatırlamıştı. "Evet... Bir de şu var... Elli yıl içerisinde yalnızca bir şey gördüm ve öğrendim, hayatta yalnızca bir şey dört dörtlük yapılabilir... Yalnızca bir şey, ama onu da tam yapmak gerekir. .. Bunun ne olduğu önemli değildir, kimse kendini aşamaz, ama hayatını bir tek şeye odaklayan, doğru bir şey yapmış olur. Bu şey yalnızca doğru, dürüst, temiz bir şey olmalıdır ve insanın kendi kanıymış gibi kanıksadığı bir şey olmalıdır... Eğer insan kendi yaptığını doğru buluyorsa, diğer insanların buna saçmalık ya da aptallık demeleri önemsizdir... İnsan hizmet etmeyi bilmelidir, hizmet etmeyi, doğru dürüst hizmet etmeyi, bunun için teşekkür edilsin ya da edilmesin, mükâfat ya da teşekkür olsun ya da olmasın... İnsan yaptığı şeyi, yaptığı kendi şeyi bilmeli ve doğru şekilde tamamlamalıdır... İnsan yalnızca inandığı bir şeye sahip olursa... Sağlam olmak gerekir ve insanın başına bir talihsizlik gelirse, uyuz bir köpek gibi kovulursa ve üstüne üstlük bir de kendisiyle alay edilirse... İşte o zaman dişleri sıkmak gerekir ve sağlam durmak gerekir...
1 comment