Korkunç girişimleri fazlasıyla başarılı olmuştu.
Rouen'a varışının on beşinci günü, sabah saat sekizde, tanıdığı bir Yüksek Mahkeme üyesi, onunla konuşmak için hızlı adımlarla yanına yaklaştı.
"Gidiniz değerli Kontum; hatta hemen şimdi bu şehri terk ediniz! Siz, insanların en bahtsızısınız. Giriştiğiniz bu talihsiz maceranın, insanları erdemin tehlikeleri konusunda ikna etmesini; onları, erdemli olmaya olan gözü kapalı inançlarından vazgeçirerek, hafızalarından bir an önce silinmesini dilerim. Ah! Eğer ilahi adaletsizliğe inanmak mümkün olsaydı; bu inancın başlayacağı gün, hiç şüphesiz bugün olurdu," dedi bu yüksek mahkeme yargıcı büyük bir heyecan içinde.
"Beni korkutuyorsunuz bayım! Lütfen anlatın; başıma neler gelmekte?"
"Himaye ettiğiniz adam masum; kapılar ona ardına kadar açılacak. Girişimleriniz neticesinde gerçek suçlu bulundu... Ben şu anda sizinle konuşurken o, çoktan zindana atılmış bulunuyor; daha fazla bir şey sormayın."
"Konuşun bayım, konuşun! Hançerinizi tam kalbime batırın... Peki, bu suçlu kim?"
"Sizin kardeşiniz."
"Ulu Tanrım!"
Ve Dorci kendinden geçti; tekrar kendine gelmesi için iki saat geçti. Aralarındaki akrabalık bağı nedeniyle, yargılamayı yürüten yargıçlar arasında bulunmayan bu dostunun kollarında tekrar gözlerini açtığında, dostu ona aşağıdaki şu olayı anlattı:
Öldürülen adam, Marki'nin rakibiymiş. İkisi birlikte Aigle'den dönüyorlarmış. Yolda giderlerken birbirlerine söyledikleri sözler yüzünden, aralarında tartışma çıkmış. Alçak olduğu kadar sinsi de bir adam olan rakibinin, kendisiyle mertçe dövüşmeye yanaşmamasına sinirlenen Marki, bir öfke anında onu atından aşağıya düşürmüş ve kendi atıyla bu adamı çiğnemiş. Bu olaydan sonra rakibinin cansız yattığını gören Marki, kendini tamamen kaybetmiş ve kaçacağı yerde bu kişizadenin atını da öldürmüş ve atın leşini oradaki küçük bir göle atmış. Bu olaydan sonra, hiçbir şey olmamış gibi metresinin yaşadığı küçük şehre dönmüş. Oysa daha önce oradan ayrılırken etrafa, bir aydan önce dönmeyeceği sözünü yaymışmış. İnsanlar onu karşılarında görünce, rakibi hakkında bilgi almak için sorular sormuşlar. Onunla bir saat boyunca birlikte yol aldıklarını, daha sonra farklı yollara saptıklarını söylemiş. Bu küçük şehirde, rakibinin ölümü ve oduncunun suçlandığı öğrenilince; Marki, bütün bunları hiç bozuntuya vermeden dinlemiş ve o da, olayın herkesin anlattığı şekilde gelişmiş olabileceğini anlatmaya başlamış. Fakat Kont'un başvurusu ve gizli araştırmaları, bütün şüpheleri Marki'nin üzerine çekmiş. Kendisini savunması imkânsız hale gelince de direnmemiş ve yanına gelip de kendisine birkaç soru soran yargıca her şeyi itiraf etmiş. Öfkeli bir adam olarak bilinmekle birlikte, bir cinayet işleyecek biri olmamasına rağmen, tutuklanmasına hiç itiraz etmemiş ve kendisine istediklerini yapabileceklerini söylemiş. Kardeşinin bu olaydaki payını bilmediği ve onun, ziyaretine gitmeyi sürekli düşündüğü şatosunda, huzur içinde günlerini geçirdiğini zannettiği için bütün kibarlığıyla, eğer mümkünse, başına gelen bu talihsiz maceradan çok sevdiği kardeşinin haberdar edilmemesini istemiş ve kardeşinin bu olayı duyarsa üzüntüsünden ölebileceğini söylemiş. Cesedin üzerinden çalınan paralara gelince; bu paralar da hiç şüphesiz oradan geçen ve ağızlarını sıkı tutan birkaç kaçak avcı tarafından çalınmışlar. Sonuçta, Marki'yi Rouen'a getirmişler ve Kont her şeyi öğrendiğinde halen orada bulunmaktaymış.
Olayın ilk şokunu atlatan Dorci, gerek arkadaşlarının yardımına başvurarak ve gerekse kendini ortaya koyarak, zavallı kardeşini kurtarmak için elinden geleni yaptı. Herkes ona acıyordu; fakat kimse onu dinlemiyordu. Hatta onu, bu bahtsız dostuna son defa sarılma mutluluğundan bile mahrum ediyorlardı. Kendisi için dünyanın en kıymetli ve en kutsal insanı olan ve kendi elleriyle idam sehpasına gönderdiği kardeşinin infaz edileceği gün, tarifi imkânsız bir üzüntüyle Rouen'ı terk etti. Kısa bir süre için topraklarına geri döndü; fakat aklında, en yakın zamanda, bir daha geri dönmemek üzere buraları terk etmek vardı.
Annette, kurtulması için dualar ettiği babasının yerini hangi kurbanın aldığını öğrenmişti. Dorci'lerin şatosuna, babasıyla birlikte gelme cesaretini gösterdi ve ikisi birden, alınlarını yere koyarak, kurtarıcılarının ayaklarına kapandılar. Kendilerini kurtarmak için feda etmek zorunda kaldığı kardeşinin kanının bedeli olarak, ona, kendi kanlarını dökmesi için yalvardılar. Eğer intikamını bu şekilde almak istemiyorsa, en azından, ömürlerinin sonuna kadar kendisine karşılıksız olarak hizmet etmelerine izin vermesi için yalvarıp yakardılar.
Kont, mutluluk içinde yaşarken yaptığı hayır işlerinde ne kadar ihtiyatlıysa, en derin bahtsızlığı yaşarken de o kadar ihtiyatlıydı; fakat üst üste gelen felaketlerle katılaşan kalbi; artık kendisine çok pahalıya mal olan yardımseverlik duygusuna kapılarını, eskiden olduğu gibi kolayca açamıyordu. Oduncuya ve kızına çekip gitmelerini emrederek, kendi onurunun ve huzurunun sonsuza dek elinden gitmesine neden olan onlar için yaptığı bu iyiliğin tadını çıkarabildikleri kadar çıkarmalarını diledi.
1 comment