yüzyılın son çeyreğinin, başka deyişle Avrupa insanının çeşitli toplumsal ve bireysel nedenlerle insan kimliğine artık çok kuşkuyla bakmaya koyulduğu, bu kimliğe yabancılaştığı bir zamanın doğal uzantısıdır. Bu zaman parçasını yaşamakta olan insan, hangi niteliklerinden dolayı kendini insan diye adlandırabileceğinden emin değildir; dahası, belki insan olmak istediğinden de artık emin değildir. Kafka, Gustav Janouch’la konuşmalarının –bu çevirinin sonuna koyduğum– bir bölümünde bunu vurgulamıştır. Janouch’un, İngiliz yazar ve eleştirmen David Garnett’in bir kitabında Dönüşüm’ün yöntemini kopya ettiğini söylemesi üzerine, ona şu karşılığı verir:

“Hayır! Yöntemi benden almadı. Bu yöntemin kaynağı, içinde yaşadığımız zaman. İkimiz de zamandan kopya ettik. Hayvan bize insandan daha yakın. Parmaklık, burada. Hayvanla yakınlık kurmak, insanlarla kurmaktan daha kolay.”

Kafka, aynı konuşmaların bir başka yerinde ise görüşlerini daha da ayrıntılı dile getirir:

“Herkes, beraberinde taşıdığı bir parmaklığın ardında yaşıyor. Şimdi hayvanlarla ilgili bunca şey yazılmasının nedeni de bu. Özgür ve doğal bir yaşama duyulan özlemin ifadesi. Oysa insanlar için doğal yaşam, insanca yaşamdır. Ama bunu anlamıyorlar. Anlamak istemiyorlar. İnsan gibi yaşamak çok güç, o nedenle hiç olmazsa kurgusal düzeyde bundan kurtulma isteği var... Hayvana geri dönülüyor. Böylesi, insanca yaşamaktan çok daha kolay. Herkes sürüye katıldığından ötürü güven içerisinde, kentlerin yollarından geçip işe, yemliklerin başına ve eğlenceye gidiyor. Tıpkı büroda olduğu gibi, sınırları iyice çizilmiş bir yaşam. Böylesi bir yaşamda mucizeler değil, yalnızca kullanma talimatları, doldurulacak başvuru formları ve kurallar var. Özgürlükten ve sorumluluktan korkuluyor. O nedenle insanlar, kendi yaptıkları parmaklıkların ardında boğulmayı yeğliyorlar.”

Ülkemizde Dönüşüm’e yoğun ilgi gösterdiğini söylediğim gençlik kesimi, seksen sonrası kuşakların içinden gelme. Bu, kimliğini sorgulamak, gerçekte nasıl bir dünyada yaşamak istediğini araştırmak ve belki de hepsinden önemlisi, hangi niteliklerin yardımıyla kendine insan demekte haklı olacağının bilincine varmak için düşünülebilecek bütün haklı nedenlere sahip bulunan bir kesim. O gençlerin Dönüşüm ile kurdukları veya kurmak istedikleri bağı çok iyi anlıyorum.

Bana Kafka’nın eserlerini dilimize yeniden çevirme olanağını sağlamış olan dostum Erdal Öz’e şükran borcum sonsuz. Bu yazıyı noktalarken sözü edilmesi gereken birisi daha var, –tıpkı Erdal gibi– artık aramızda olmayan yazar ve çevirmen Tezer Özlü. Kendisi, ülkemizde Kafka’yı en iyi bilenlerden biriysi. Yaşasaydı, bu bağlamda çeviri projeleri vardı. Ayrıca ortak bir çalışmayı da ayrıntılı olarak planlamıştık. Bu arada, son görüşmemizde bile benden, Kafka çevirilerini sürdürmemi ısrarla istemişti.

Erdal Öz’ü ve Tezer Özlü’yü saygı, sevgi ve özlemle anıyorum...

AHMET CEMAL
Moda, Aralık 2010

Dönüşüm

I

Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu. Zırh gibi sertleşmiş sırtının üstünde yatmaktaydı ve başını biraz kaldırdığında bir kubbe gibi şişmiş, kahverengi, sertleşen kısımların oluşturduğu yay biçimi çizgilerle parsellere ayrılmış karnını görüyordu; karnının tepesindeki yorgan neredeyse tümüyle yere kaymak üzereydi ve tutunabileceği hiçbir nokta kalmamış gibiydi.