Bu duyguyu anlar mısın, bilmem. Seyahat edeceğim yerlerden gelen şu rüzgâr, bana oraların buzlu iklimini tattırıyor. Vaat dolu rüzgârla hayat bulan hayallerimse coşuyor, canlanıyor. Kutbun ayazın ve ıssızlığın yurdu olduğuna kendimi inandırmaya çalışıyorum ama nafile... Orası, hayallerimde hep güzelliğin ve sevincin diyarı olarak canlanıyor. Orada Margaret, güneş her an görülebiliyor, kocaman yuvarlağıyla ufkun kıyısında geziniyor ve etrafa sonsuz bir parlaklık saçıyor. Kar ve buz (bu noktada kardeşim, izninle benden önceki gemicilerin sözüne güvenmek durumundayım) adeta sürgün edilmiş oraya. Bakarsın biz de dingin denizlerde yol alırken mucize ve güzellikleriyle yeryüzünün yaşanabilir tüm yörelerini gölgede bırakan bir diyara sürükleniriz. Mahsulleri ve nitelikleriyle emsalsiz bir diyara varırız belki. Sonuçta, akıl almaz gök olaylarının yaşandığı yer de, o sır dolu ıssızlığın ta kendisi değil mi? Ebedî bir ışığın mesken tuttuğu yerden neler beklemez ki insan? Belki orada pusulanın iğnesini kendisine doğru döndüren mucizevi gücü keşfeder, ancak böylesi bir seyahatle esrarlı görünümü ardındaki sonsuz istikrarı gözler önüne serebileceğimiz gökleri, binlerce kez gözlemlerim. Coşkun merakımı yeryüzünün bakir manzaralarıyla tatmin eder, insan ayağının değmediği toprakları arşınlarım. İşte aklımı başımdan alan şeyler bunlar... Ve yine bunlar, tehlikeye ya da ölüme dair tüm korkularımın üstesinden gelmemi sağlayan; şu zorlu yolculuğa, yakındaki bir ırmağı keşfetmek için arkadaşlarını toplayıp kayığına atlayan bir çocuğun neşesiyle başlamaya beni ikna eden şeyler. Tüm bu varsayımların yanlış olduğunu düşünsek dahi, halihazırda ancak aylar süren bir yolculukla ulaşılabilen bu ülkelere kutup civarında bir geçit keşfederek veya mıknatısın sırrını ortaya çıkararak bile, son nesline kadar tüm insanlığa bahşedeceğim paha biçilmez faydaları inkâr edemezsin. Bütün bunlar imkân sınırları içinde olsa da ancak benimki gibi bir girişimle gerçekleştirilebilecek şeyler.
Düşüncelerim mektubuma başladığım sırada içimi saran sıkıntıyı dağıttı, şu an kalbimin beni göklere yücelten bir coşkuyla tutuştuğunu hissediyorum. Ne de olsa hiçbir şey insan zihnini sağlam bir amaç, ruhun akıl gözünü odaklayabileceği sabit bir nokta kadar iyi yatıştıramaz. Bu keşif gezisi kendimi bildim bileli hayallerimi süslüyor. Vaktinde kutbu çevreleyen denizlerden Pasifik Okyanusu’nun kuzeyine varma umuduyla yapılan yolculuklara dair haberleri heyecanla okurdum. Hatırlarsın, sevgili Thomas amcanın kütüphanesi, keşif amaçlı tüm seyahatlerin tarihçesini anlatan kitaplarla doluydu. Her ne kadar eğitimim ihmal edilmiş olsa da okumaya fazlasıyla düşkündüm. O kitapları gece gündüz ders gibi okurdum, onlarla haşır neşir oluşum, babamın ölüm döşeğinde deniz yolculuğuna çıkmamam için amcama söz verdirdiğini öğrendiğimde hissettiğim çocuksu üzüntüyü daha da artırmıştı.
Bu hayaller, ruhumu şahlandırıp göklere yükselten o şairleri ilk okuyuşumla birlikte yitip gitti. Ben de şair oldum ve bir yıl boyunca kendi yarattığım cennette yaşadım. Homeros’un ve Shakespeare’in adlarının kutsandığı o tapınakta kendime de bir köşe edinebileceğimi hayal ettim. Sonuçta uğradığım başarısızlığı ve ağır yıkımı gayet iyi biliyorsun. Ancak tam da o sıralarda kuzenimden kalan mirasla birlikte, düşüncelerim eski akışına döndü.
Şimdiki girişimime karar verişimin üzerinden tam altı yıl geçti. Kendimi bu büyük yatırıma adadığım saati şu an bile anımsayabiliyorum. İşe bedenimi güçlüklere alıştırmakla başladım. Kuzey Denizi’ne yapılan birkaç yolculukta balina avcılarına eşlik ettim. Soğuğa, açlığa, susuzluğa ve uykusuzluğa gönüllü olarak tahammül ettim. Gündüzleri çoğu zaman sıradan gemicilerden çok çalıştım, geceleri ise kendimi matematiğe, tıp kuramlarına ve bir deniz maceracısının en pratik faydaları elde edebileceği fen biliminin dallarına adadım.
1 comment