Bu değişiklikler bir yandan ağır bir servet azalması, bir yandan da ev sahibine kontra gitme isteğiyle açıklandı. Bu cüce kafalıların en tiksindirici alışkanlıklarından biri, kendi küçüklüklerini başkalarında da aramalarıdır. Yazık ki, ikinci yılın sonunda, Mösyö Goriot ikinci kata geçerek pansiyon ücretini dokuz yüz franka indirmek istediğini söyledi Madam Vauquer’e, böylelikle neden olduğu gevezelikleri haklı çıkardı. Öyle sıkı bir tutumluluk göstermek zorunda kaldı ki, bütün kış ateş yakmadı odasında. Dul Vauquer parasını önceden almak istedi. Mösyö Goriot, razı oldu, ama kadın bundan sonra kendisine Goriot Baba demeye başladı. Şimdi gelin de açıklayın bakalım bu düşüşün nedenlerini. Zor iş! Sahte Kontes’in söylemiş olduğu gibi, Goriot Baba sessiz, sinsi bir adamdı. Söyleyecek hiçbir şeyleri bulunmadığından hepsi de boşboğaz olan kafasızların mantığına göre, işlerinden söz etmeyen kimseler kötü işler yapıyor demektir. Böylelikle bu çok seçkin tacir yavaş yavaş bir düzenbaz, bu çapkın adam bir maskara oluverdi. Goriot Baba, o sıralarda Vauquer Pansiyonu’na yerleşmiş olan Vautrin’e göre, borsaya gidip gelen ve burada sermayeyi kediye yükledikten sonra, ufak paralarla bir şeyler elde etmeye çalışan bir adamdı. Kimi zaman, her akşam, parasını tehlikeye atıp on frank kazanan şu küçük kumarcılardan biriydi. Kimi zaman da gizli polise bağlı bir ispiyoncu yapıyorlardı onu, ama Vautrin onlar arasında yer alacak kadar kurnaz olmadığını söylüyordu. Ayrıca, kısa süreli faizlerle borç veren bir cimri, hep aynı numaraya para yatıran bir piyango meraklısıydı. Kötü huylar, utanç ve güçsüzlük hangi gizemli şeylere yol açarsa, hepsini yüklüyorlardı sırtına. Bununla birlikte, davranışları ya da kötü huyları ne kadar iğrenç olursa olsun, uyandırdığı tiksinti hiçbir zaman kapı dışarı edilmesiyle sonuçlanacak kadar ileri gitmiyordu; ücretini ödüyordu. Yararı da dokunuyordu sonra, şakalarla, sert çıkışlarla, keyfini de, keyifsizliğini de onun üstünde deniyordu herkes. En akla yakın görünen ve genel olarak benimsenmiş bulunan görüş, Madam Vauquer’inkiydi. Ona bakılırsa, bu gözünün içi gibi sağlam, bu alabildiğine genç kalmış adam, birtakım tuhaf zevkleri bulunan bir kadın düşkünüydü. Dul Vauquer’in kara çalmalarına dayanak olarak kullandığı olaylar da şunlardı: Altı ay boyunca kendi sırtından geçinmeyi becermiş olan o uğursuz Kontes’in gidişinden birkaç ay sonra, bir sabah, daha yatağındayken, merdivende bir ipek giysi hışırtısıyla Goriot’nun usulca açılan kapısından içeri sızan genç ve çevik bir kadının sevimli ayak seslerini işitmişti. Hemen arkasından da Şişko Sylvie hanımına gelmiş, ayaklarında hiç çamur değmemiş, ipek iskarpinler bulunan, tanrıçalar gibi giyinmiş ve namuslu olamayacak kadar güzel bir kızın bir yılanbalığı gibi sokaktan mutfağa aktığını, kendisinden Mösyö Goriot’nun dairesini sorduğunu söylemişti. Madam Vauquer ile aşçısı hemen kapıyı dinlemeye başlamışlar, epey bir zaman süren konukluk boyunca, sevgiyle söylenen sözcükler işitmişlerdi. Mösyö Goriot ‘hanımını’ uğurlarken, Şişko Sylvie hemen sepetini almış, pazara gidiyormuş gibi yaparak sevdalı çifti izlemişti. Döndükten sonra da, “Madam, bu Mösyö Goriot bunlara böyle bir yaşam sağlayabildiğine göre, korkunç zengin olsa gerek,” demişti. “Düşünün bir kez, Estrapade’ın köşesinde çok güzel bir araba duruyordu, kadın bu arabaya bindi.”

Akşam yemeğinde, Madam Vauquer Goriot’nun gözüne gelen güneş ışınından rahatsız olmasını önlemek için, gidip perdeyi çekti, sözü sabahki konuğuna dokundurarak, “Güzellerin gönlündesiniz, Mösyö Goriot,” dedi. “Güneş hep size geliyor. Pes doğrusu! Zevkinize diyecek yok, çok güzeldi.”

Goriot bir tür gururla, “Kızımdı,” dedi.

Ama pansiyonerler bu gururda, görünüşü kurtarmak isteyen bir yaşlı adamın kendini beğenmişliğini görmek istediler.

Bu konuğun gelişinden bir ay sonra, Mösyö Goriot bir konuk daha ağırladı. Birincisinde sabah kılığıyla gelmiş olan kızı, bu kez yemekten sonra ve topluluk içine gidecekmiş gibi giyinmiş olarak geldi. Pansiyonerler salonda konuşuyorlardı, konuğun ince belli, zarif ve güzel bir sarışın olduğunu gördüler, Goriot Baba’nın kızı olamayacak kadar da seçkin buldular onu. Şişko Sylvie tanıyamadı, “Etti iki!” dedi.

Birkaç gün sonra, güzel yapılı, iri, esmer, kara saçlı, parlak gözlü bir başka kız Mösyö Goriot’yu sordu.

“Etti üç!” dedi Sylvie.

İlk kez babasını sabahleyin görmeye gelmiş olan bu ikinci kız birkaç gün sonra da akşam, balo kılığında, arabayla geldi.

Madam Vauquer ile Şişko Sylvie; bu kibar hanımda ilk geldiği sabah sadelikle giyinmiş kızdan hiçbir kalıntı göremediler, “Etti dört!” dediler.

Goriot Baba bin iki yüz frank pansiyon ücreti ödüyordu daha.