O günlerde civara yeni bir milis alayının gelmesi elbette onlara bol bol haber ve mutluluk vermişti; alay kış boyunca kalacak, Meryton da karargâh olacaktı.
Mrs. Philips'e yaptıkları ziyaret şimdi en ilgi çekici istihbaratı üretiyordu. Her gün subayların isimleri ve bağlantıları hakkındaki bilgilerine bir yenisi ekleniyordu. Kaldıkları yer artık sır değildi; sonunda subayların kendilerini de tanımaya başladılar. Mr. Philips hepsini ziyaret etti, bu da yeğenlerine daha önce tatmadıkları bir mutluluk kaynağının kapılarını açtı. Artık subaylardan başka hiçbir şey konuşmuyorlardı; Mr. Bingley'nin her sözü edildiğinde annelerinin yüzünü aydınlatan büyük serveti şimdi onlara asker üniformasının karşısında değersiz görünüyordu.
Bir sabah bu konudaki hararetli konuşmalarını dinledikten sonra Mr. Bennet soğuk bir gözlemde bulundu–
"Konuşma şeklinize bakılırsa, vilayetteki en aptal iki kız olmalısınız. Bir süredir kuşkulanıyordum zaten, ama şimdi eminim."
Catherine'in canı sıkıldı, cevap vermedi; ama Lydia olanca kayıtsızlığıyla Yüzbaşı Carter'a duyduğu hayranlığı ifade etmeyi sürdürdü, hatta adam ertesi sabah Londra'ya gideceği için gün içinde onu görmeyi umduğunu söyledi.
"Çok şaşırdım, şekerim," dedi Mrs. Bennet, "nasıl kendi çocuklarına aptal demeye bu kadar hazır olabiliyorsun. Başkasının çocuklarını küçümseyecek olsam bile kendi çocuklarıma dokunmam."
"Çocuklarım aptalsa, her zaman bunun farkında olmak isterim."
"Evet –ama işte, hepsi de çok zeki."
"Gururla söyleyebilirim ki bu seninle aynı fikirde olmadığımız tek konu. Görüşlerimiz her ayrıntıda buluşsun isterdim, ama şu an en küçük iki kızımızın fevkalade salak oldukları konusunda senden ayrılıyorum."
"Sevgili Mr. Bennet, bu kızların anne babaları gibi düşünmesini bekleyemezsin. Bizim yaşımıza gelince eminim onlar da subayları bizden fazla düşünmeyecekler. Benim de vaktiyle bir kırmızı ceketliyi beğendiğimi hatırlıyorum –hatta, içimden hâlâ beğenirim; yılda beş altı bin kazanan parlak genç bir albay kızlarımdan birini istese ona hayır demem; bence Albay Forster geçen gece Sir Williamlar'da üniforması içinde çok yakışıklıydı."
"Anne," diye haykırdı Lydia, "teyzem Albay Forster'la Yüzbaşı Carter'ın Miss. Watsonlar'a ilk baştaki kadar sık gitmediklerini söyledi; onları şimdi sık sık Clarke'ın kitapçı dükkânında takılırken görüyormuş."
Mrs. Bennet'ın cevap vermesine kalmadan haberci içeri girip Miss. Bennet'a mektup getirdi; mektup Netherfield'den geliyordu ve uşak cevap için bekliyordu. Mrs. Bennet'ın gözleri keyifle ışıldadı; kızı mektubu okurken bir heves seslenip durdu–
"Hadi Jane, kimdenmiş? Konu ne? Ne diyor? Hadi Jane, çabuk ol, söyle, çabuk ol tatlım."
"Miss. Bingley'den," dedi Jane ve mektubu yüksek sesle okudu.
"Sevgili Dostum,
"Bugün merhamet edip akşam yemeğini Louisa ve benimle yemezseniz hayatımız boyunca birbirimizden nefret etme tehlikesi içinde olacağız, çünkü iki kadın bütün gün fiskos yapınca sonunda mutlaka kavga çıkıyor. Bu mektubu alınca çabucak gelin. Kardeşim ve beyler akşam yemeğini subaylarla yiyecekler. –Sizin olan,
Caroline Bingley."
"Subaylarla!" diye haykırdı Lydia. "Teyzem niye bize bundan bahsetmedi, merak ediyorum."
"Dışarıda yiyor," dedi Mrs. Bennet, "bu büyük şanssızlık."
"Arabayı alabilir miyim?" dedi Jane.
"Hayır hayatım, atla gitsen daha iyi olur, çünkü yağmur yağacak gibi; o zaman bütün gece kalman gerekir."
"Bu iyi bir plan olurdu," dedi Elizabeth, "onu geri göndermeye kalkışmayacaklarından emin olsaydın."
"Evet ama beyler Meryton'a Mr. Bingley'nin arabasıyla giderler; Hurstler'in de kendi atları yok."
"Arabayla gitmeyi tercih ederim."
"Ama hayatım, baban atları ayıramaz eminim. Çiftlikte lazımlar. Değil mi Mr.
1 comment