Gözünün önüne karısı, çocuğu, evi geliyordu. O hiç böyle bir günü düşünmemiş, bu ana kadar huzurlu yaşamıştı. Bir İtalyan’la evlenmek, hayatını birleştirmek ona pek doğal görünmüş, hatta iftihar edilebilecek bir seçkinlik gibi gelmişti. Avrupa’dan geldiği yılı, gençlik ve bekarlık günlerini hatırlıyor, geçmişi sesli bir sinematograf hızıyla hayalinden geçiyordu. Grazza’yı ilk defa İzmir’de bir baloda görmüş ve hayret etmişti. Bu kız eski Roma tarzında fantezi kıyafetler giyiyor ve tıpkı İmparator Adriyan’ın metresi Antinous’a benziyordu. Avrupa’da eğitimi sırasında sanat tarihini incelerken hep Luvr Müzesi’ne gider, saatlerce bu latif gözdenin heykeline bakardı. İzmir’de bu heykelin canlısını görmek onu deli ediyordu. Grazya’ya hemen aşık olmuştu. Önce babasına kendisini tanıtmıştı. Bu Mösyö Vitalis isminde bir İtalyan mühendisti. Mesleklerinin bir olması ilişkilerinin çabuk ilerlemesine sebep oldu. Mösyö Vitalis’in hükümette görülecek işleri; memlekette çevrilecek birçok dalaveresi vardı. Bu genç Türk’e mal bulmuş mağribi gibi sarıldı. Evine kabul etti. Onu adeta kendisine gönüllü bir tercüman ve bir komisyoncu yaptı. Gönüllü ve bedava olmasının yanında gayet terbiyeli olan bu hizmetçi, ona istediği kadar iş buluyor, hilelerine, madrabazlıklarına, vurgunlarına yardım ediyor, hükümetteki işlerini bir dakikada hallediveriyordu. Hem bu Türk zengindi. Kızına gayet değerli hediyeler veriyordu... Fakat bedava ve sadık tercümanının kızına aşık olduğunu, onunla evlenmek istediğini duyduğu anda çok hiddetlendi. Bir Türk’e kızını vermek... Bu mümkün müydü? Bir barbara, bir vahşiye, bir medeniyet düşmanına, hasılı bir Türk’e nasıl kız verilirdi? Şiddetle reddetti. Aradan birkaç ay geçti. Ancak tuhaftı; kızı da bu Türk’ü istiyordu. Mösyö Vitalis, gençliğinden beri İspanya’da kurduğu şatoların temellerini birden kazılmış gördü. Büyük bir çıkar onu bekliyordu... Biraz filozoflaştı, biraz alimleşti. İtalya’da, aç, sefil günlerde bütün ruhuyla itikat ettiği sosyalizm kuramları davasına geri döndü. Bir gün kızına dedi ki:

“Bu Kenan’ın bir Türk olduğunu düşünsene!”

Grazya tehalükle:

“Asla, asla! Kenan asla bir Türk değildir ve asla bir Türk olamaz...” diye cevap vermişti.

Sonra uzun uzadıya muhabbet ettiler. Mösyö Vitalis, kızına tarihten, soybilim ilminden bahsetti; Bizans İmparatorluğu’nu zapteden Türkler ancak bir avuçtu...