Bir hastanın geçirdiği bunalımı
Sağlıklı bir kişinin fevri davranışı[132] sanarak kaybettim
kendimi.
Kendime kızıyorum şimdi.–
Tacım başıma yıkılsın![133] Bu adam ne arıyor burada?
İşte bu da gösteriyor ki,
Dükle karısının benden uzak durmaları
Desiseden başka bir şey değil.
Çıkarın oradan adamımı!
Git, dükle karısına söyle, konuşmak istiyorum onlarla–
Hemen şimdi. Buraya gelsinler, söyleyeceklerimi
dinlesinler,
Yoksa odalarının kapısı önünde, elimde davul
Çala çala yok ederim uykularını.
GLOUCESTER
Ne kadar isterdim aranızı bulmayı!
(Çıkar.)
LEAR
Ah yüreğim, kabaran yüreğim! Yatıştır kendini!
SOYTARI
Amca, sen de o beceriksiz aşçı kadının yılan balıklarına dediklerini, söyleme yüreciğine: Hani börek yapmak için tutmuş yılan balıklarını diri diri hamurun içine yatırmış da, hayvancıklar hamuru delip başlarını çıkardıkça elindeki değnekle kafalarına kafalarına vurur "Yatışın bakim edepsizler, sokun içeri başınızı" deyip dururmuş. Yine aynı aileden bu kadının bir de erkek kardeşi varmış: Sırf iyilik olsun diye, atının otuna tereyağı sürermiş.[134]
(Cornwall, Regan, Gloucester ve hizmetliler girerler.)
LEAR
İyi günler ikinize de.
CORNWALL
Hoş geldiniz majesteleri!
(Kent'i serbest bırakırlar.)
REGAN
Efendimizi gördüğüme çok sevindim.
LEAR
Ben de öyle sanıyorum, Regan.
Niçin öyle sandığımı da biliyorum.
Sevinmeseydin beni gördüğüne,
Yok sayardım annenin mezarını
Bir orospu barındırıyor diye.
(Kent'e.)
Artık serbestsin demek! Neyse bunu sonra konuşuruz–
Kardeşin çok kötü bir kadın sevgili Regan
Nankörlüğün sivri dişini şurama sokuverdi:
Yırtıcı bir akbaba gibi kemiriyor yüreğimi!
(Elini göğsüne koyar.)
Sana nasıl anlatayım, bilmiyorum.
Ne kadar ahlaksız, çirkin karakterli olduğunu bilemezsin
Ah Regan, tahmin edemezsin!
REGAN
Rica ederim efendim, sakinleşiniz.
Kardeşimin size olan görevini ihmalinden çok
Sizin onun değerini bilmediğinizi sanıyorum.
LEAR
Yani ne demek istiyorsun?
REGAN
Kardeşimin size olan görevini azıcık bile ihmal ettiğini
sanmam,
Ama eğer adamlarınızın başıboşluğunu önlemek
zorunda kaldıysa,
Bunu haklı nedenlere dayanarak iyi niyetle yapmıştır,
Böyle olunca da, kabahat bulmak güç ona.[135]
LEAR
Ona lanet olsun!
REGAN
Ah efendim, artık yaşlandınız.
Doğanın size verdiği güç artık doğal sürenin son haddine
vardı,
Ruh durumunuzu sizden daha iyi anlayan,
Düşünebilen bir kimsenin sizi yönetmesi,
size yol göstermesi gerekiyor.
Bunun için efendim, rica ederim,
Kardeşimin evine dönün, kendisine haksızlık ettiğinizi
söyleyin.
LEAR
Ondan af mı dileyeyim yani?
Bak da gör, nasıl yakışır böyle bir davranış
Baba evlat ilişkilerine:[136]
"Sevgili kızım, kabul ediyorum yaşlandığımı.
(Diz çöker.)
Yaşlılık da bir işe yaramıyor bu dünyada,
İşte diz çöküp yalvarıyorum önünde,
Bana yiyecek, giyecek ver, esirgeme benden yatacak yeri."
REGAN
Yeter efendim, yeter bu kadarı!
Hiç de hoş değil bu gösteriniz.
Kardeşimin evine dönünüz.
LEAR
(Kalkar.)
Asla Regan! Adamlarımın yarısını elimden aldı,
Yaraladı beni kara bakışlarıyla,
O zehirli diliyle tam yüreğimden soktu beni.
Dilerim, göklerin tüm laneti yağsın o nankör başına!
Dilerim, yok edici[137] rüzgârlar çarpıtsın
genç kemiklerini![138]
CORNWALL
Susun, efendim, yapmayın!
LEAR
Ey çevik yıldırımlar, kör edici alevlerinizi
Onun küçümseyen gözlerine fırlatın!
Ey güçlü güneşin bataklıklardan emip çıkardığı sis,
Boğun onu, yok edin gururunu!
REGAN
Aman Tanrım! Demek kendinizi kaybedip böyle
öfkelenince
Aynı şeyleri dileyeceksiniz benim için de.
LEAR
Hayır Regan, sen hiçbir zaman almayacaksın lanetimi.
Senin o sevecen, duyarlı karakterin
Katı yürekliliğe sürükleyemez seni.
Bir yabanilik var onun bakışlarında,
Ama seninkiler yakmıyor, huzur veriyor insana.
Sen çok görmezsin benim zevklerimi,
Azaltmazsın maiyetimi,
Her söylediğimi tıkmazsın ağzıma, ödeneğimi kısmazsın,
Kısacası Regan, kapıyı yüzüme çarpıp kilit vurmazsın.
Sen doğanın gerekli kıldığı görevleri daha iyi bilirsin,
Daha dikkatlisin evlatlık ödevlerine, törelere,
Nezaket kurallarına ve gönül borçlarına.
Krallığımın yarısını sana bağışladığımı da
Unutmazsın.
REGAN
Efendim, sadede gelin lütfen.
(Boru sesleri.)
LEAR
Kim vurdu benim adamımı tomruğa?
CORNWALL
Bu boru sesi de ne?
REGAN
Kardeşimdir. Vakit geçirmeden geleceğini yazıyordu ya.
(Kâhya Oswald girer.)
Hanımın geldi mi?
LEAR
İşte size, kolayca takındığı kibrini
Kemiğini yaladığı kimsenin oynak lütfuna bağlayan
bir köle.
Defol köpek, gözüme görünme!
CORNWALL
Ne demek istediniz, efendim?
(Goneril girer.)
LEAR
Adamımı tomruğa kim vurdu?
Regan, umarım senin bundan haberin yoktu.–
Kim o gelen? Hey Tanrım hey!
Yaşlıları seviyorsan eğer,
Hayra kullandığın o güç itaati onaylıyorsa–
Sen de yaşlıysan benim gibi, senin de davan olsun bu!
Elçilerini gönder yeryüzüne, benden yana ol!
(Goneril'e.)
Nasıl bakabiliyorsun utanmadan şu ak sakalıma?
Ya sen Regan, nasıl tutabilirsin onun elini?
GONERIL
Niçin tutmasın efendim? Bir suç mu işledim?
Düşüncesizliğin suçlu bulduğu,
Bunaklığın suç dediği her şey suç değildir ki.
LEAR
Sen yüreğim, ne kadar da dayanıklıymışsın!
Tutabilecek misin bunca seli, tufanı?
Kim vurdu tomruğa adamımı?
CORNWALL
Ben emrettim efendim.
Gerçi bu şerefe bile layık değildi küstahlığı.
LEAR
Demek siz emrettiniz ha!
REGAN
Rica ederim baba, güçsüzlüğünüzü bilin de
Ona göre hareket edin.
Şimdi hemen kardeşimin evine dönerseniz,
Orada kalıp ilk ayınızı tamamlar,
Adamlarınızın da yarısına yol verirseniz,
O zaman bana gelebilirsiniz efendim.
Zaten şu anda da evimden uzaktayım,
Bakımınız için gerekli hazırlıkları yapmak durumunda
değilim.
LEAR
Ona dönmek ve adamlarınım yarısına yol vermek ha!
Asla!
Onun yanına dönmektense, sırt çeviririm
bütün barınaklara,
Doğanın tüm düşmanlıklarıyla boğuşur,
Dost bilirim kurtları, baykuşları–
Gelsin, zaruretin keskin acıları!
Onunla dönmek ha! Küçük kızımızı çeyizsiz alan
O ateşli Fransa Kralı'nın yanına gider,
Tahtının önünde diz çöküp bir hizmetlisi gibi
Aşağılanmış bir hayatı sürdürecek sadaka dilenirim
daha iyi.
Onunla dönmektense, şu alçak herifin
(Oswald'ı gösterir.)
Kölesi, yük katırı olmamı isteyin
Çok daha iyi.
GONERIL
Siz bilirsiniz, efendim.
LEAR
Çıldırtma beni kızım, rica ederim.
Hoşça kal çocuğum! Artık seni rahatsız etmeyeceğim!
Bundan böyle ne buluşacağız, ne de göreceğiz birbirimizi.
Ama ne de olsa, sen benim canım, kanım, kızımsın,
Yoo hayır, daha doğrusu, bedenime musallat olmuş,
Benim demek zorunda kaldığım bir hastalıksın.
Sen bozulmuş kanımın dışa vuran yarası,
Baş vermiş çıbanısın.
Ama bak azarlamayacağım seni, utanmanı da istemiyorum
Utanacağın zaman da bir gün gelecektir.
Seni ne göklerin ulu hâkimine şikâyet ediyorum,
Ne de yalvarıyorum ona, yıldırımlar yağdırsın diye.
İstediğin zaman düzelt kendini,
Dilediğin gün iyi insan olmayı dene.
Bilirim ben sabretmesini.
Gider Regan'da kalırım yüz atlımla birlikte.
REGAN
Sanmıyorum, efendim. Sizi böyle erken beklemiyordum,
Sonra gerektiği gibi ağırlanmanız için hazırlıklı da değilim.
Kardeşime kulak verin, efendim,
Heyecanınızı mantıkla tartanlar,
Artık gerçekten yaşlandığınızı kabul etmek zorundalar–
Kardeşim ne yaptığını bilir.
LEAR
Ne biçim konuşuyorsun sen?
REGAN
Öyle ya efendim. Elli atlı yetmez mi?
Ne yapacaksınız fazlasını?
Bütün bu adamların masrafını,
Tehlikesini düşünürseniz, ne gerek var bu kadarına?
Hem sonra aynı çatı altında,
İki efendinin buyruğuyla yaşayan bunca kişi,
Nasıl olur da iyi geçinebilir?
Çok güç, hemen hemen olanaksız.
GONERIL
Kardeşimin adamları ya da benimkiler efendim,
Hizmetinizi göremezler mi?
REGAN
Neden olmasın? Eğer hizmette kusur ederlerse,
Biz biliriz onları yola getirmesini efendim.
Eğer bana gelecek olursanız (tehlikeyi sezdiğimden)
Yirmi beş adamdan fazlasını getirmeyiniz lütfen.
Fazlasına ne yerim var, ne de onları kabul ederim.[139]
LEAR
Varımı yoğumu size verdim–
REGAN
Hem de tam zamanında![140]
LEAR
Sahip olduğum her şeyi elinize, yönetiminize teslim ettim,
Ama şartım vardı: Yüz atlı olacaktı maiyetimde.
Regan, şimdi bana yirmi beş atlıyla mı gel diyorsun?
Böyle mi dedin gerçekten?
REGAN
Evet efendimiz, tekrar ediyorum, fazlasını kabul edemem.
LEAR
Göze iyi görünür kötü kişiler
Daha kötüleri varsa eğer:
En kötü olmamak da
Bir bakıma övgüye değer.
(Goneril'e.)
Seninle geleceğim. Elli adam bırakıyorsun bana hiç değilse,
Elli yirmi beşin iki katı,
Onunkinin iki katı demek ki sevgin de.
GONERIL
Bakın efendimiz, istediğiniz adamlardan
Kat kat fazlasının size hizmet için emir aldıkları bir evde
Yirmi beş adama ne diye ihtiyacınız olsun?
Hatta on kişiye, beş kişiye–
REGAN
Hatta bire!
LEAR
Yoo, sakın ihtiyaçtan söz etmeyin bana!
En sefil dilencinin bile
İhtiyacından fazlası bulunur çıkınında.
İhtiyacı olandan fazlasını vermezsen doğaya,
Hayvanınkinden farkı kalmaz insan hayatının da.
Sen bir saraylısın:
Yalnızca sıcak tutsun diye bu giysilere bürünmek
Göz alıcı bir şey olsaydı,
Seni sıcak bile tutmayan
Bu allı pullu giysilerine doğanın ne ihtiyacı vardı?[141]
Gerçek ihtiyaca gelince–
Ey gökler, sabır verin bana, ihtiyacım olan sabrı bahşedin!
Görüyorsunuz ey tanrılar, şuracıkta,
Yılların ve acıların altında ezilmiş zavallı bir ihtiyarım,
Çaresiz bir ihtiyar!
Bu kızların yüreklerini
Babalarına karşı ayaklandıran sizseniz eğer,
Bunu sessizce karşılayacak kadar güçsüz[142]
kılmayın beni,
Soylu bir öfke kaplasın benliğimi,
Kadınların silahı, gözyaşları
Lekelemesin yanaklarımı!
Sizi canavar cadılar sizi!
Öyle bir öç alacağım ki ikinizden de,
Bütün dünya –evet öyle şeyler yapacağım ki–
Daha bilmiyorum ne yapacağımı ama
Dehşetten sarsılacak bütün dünya!
Ağlayacağımı sanıyorsanız, aldanıyorsunuz.
Hayır, ağlamayacağım. Gerçi ağlamak için
çok neden var ama
Binbir parça olana kadar şu yüreğim, ağlamayacağım.
Gel soytarı gel, çıldırmak üzereyim!
(Lear, Gloucester, Kent ve Soytarı çıkarlar.)
(Uzaktan fırtına sesi.)
CORNWALL
Fırtına geliyor, içeri girelim.
REGAN
Bu ev de küçük, ihtiyar ve adamlarını barındıramaz.
GONERIL
Kabahat onda, kendi bozdu rahatını
Şimdi çılgınlığının tadını tatmalı.
REGAN
Yalnız başına olsaydı,
Onu seve seve kabul ederdim,
Ama tekini bile eve sokmam adamlarının.
GONERIL
Ben de. Gloucester Kontu nerede?
CORNWALL
İhtiyarın ardından gitti. Hah işte geliyor.
(Gloucester girer.)
GLOUCESTER
Kral ateş püskürüyor.
CORNWALL
Nereye gidiyor?
GLOUCESTER
Atların hazırlanmasını istedi,[143] ama bilmiyorum
nereye gideceğini.
CORNWALL
Engel olmayın, kimseyi dinlemez, aklına eseni yapar.
GONERIL
Kontum, sakın ısrar etmeyin kalması için.
GLOUCESTER
Yazık, gece olacak nerdeyse,
Dondurucu bir fırtına uluyarak esiyor,
Civarda bir çalı bile bulunmaz kilometrelerce gitse de.
REGAN
N'apalım efendim. Başının dikine giden insanlar
Kendi yüzlerinden başlarına gelenlerden ders almalıdırlar.
Kapayın kapılarınızı! Kralın yanındakiler tehlikelidirler.
Madem biliyoruz[144] kralın onlara kulak verip
Aldanmaya hazır olduğunu,
Onlardan sakınmayı gerektirir akıl ve sağduyu.
CORNWALL
Kapatın kapılarınızı kontum, berbat bir gece bu.
Regan'ın hakkı var. Koruyalım kendimizi fırtınadan.
(Çıkarlar.)
III. Perde
(Bir fundalık. Fırtına sürmektedir.)
(Kent ile bir beyzade ayrı yerlerden girerler.)
KENT
Kim var orada, bu pis hava dışında?
BEYZADE
Ruhu bu hava gibi olan, huzursuz bir kişi.
KENT
Sizi tanıdım, kral nerede?
BEYZADE
Doğanın gazaba gelmiş yanlarıyla[146] çarpışmada,
Emirler yağdırıyor rüzgârlara:
Karaları denize savursunlar,
Köpüren dalgaları şahlandırıp karaları[147]
sulara boğsunlar diye,
Dünya[148] ya değişsin ya yok olsun istiyor,
ak saçlarını yoluyor,
Kudurmuş rüzgârlarsa kör bir öfkeyle,
Saçlarını saygısızca[149] savuruyor,
O küçücük varlığıyla[150] , birbiriyle boğuşan yağmurla
fırtınaya
Kafa tutmaya çalışıyor.
Yavrusunun memelerini kuruttuğu ayı bile inine sindiği,
Aslanların, karınları kaburgalarına yapışmış kurtların bile
Postlarını kuru tuttukları böyle bir gecede
O, baş açık oradan oraya koşuyor
Ve çaresiz bir kumarbaz gibi[151] her şeye rest çekiyor.[152]
KENT
Yanında kim var?
BEYZADE
Kimse yok soytarısından başka,
O da, efendisinin yüreğine işleyen acıları
Nükteleriyle yatıştırmaya çalışıyor.
KENT
Sizi iyi tanırım efendim,
Güvenilir bir insan olduğunuzu bildiğimden,
Size çok önemli bir sır vereceğim:
Albany ve Cornwall'ın arasında
Büyük bir anlaşmazlık var,
(Gerçi bunu şimdiye kadar gizli tutmayı bildiler kurnazca.)
Talihin yüzlerine gülüp yüksek makamlara çıkardığı
kimseler gibi
Bunların da onlara yalnızca hizmet eder görünen
kulları var,
Ama aslında Fransa Kralı'nın gözcüleri, casuslarıdırlar.
Burada olup bitenler hakkında bilgi veriyorlar:
Görüp duyduklarını, iki dükün çatışmalarını,
entrikalarını,
Her ikisinin de yaşlı krala nasıl gem vurmaya
çalıştıklarını,
Belki de en önemlisi,
Fransız saldırısının gerçek amacını gizleyen
bahaneleri[153] oraya ulaştırıyorlar–[154]
Her neyse, işin aslı şu ki,
Bu ikiye bölünmüş ülkeye Fransa Kralı bir ordu
göndermiştir.
Bu ordu, ihmalimizden yararlanarak
En önemli limanlarımızda gizlice karaya çıkmış bulunuyor,
Ülkemizde sancaklarını dalgalandırmak üzereler.
Şimdi sizin yapacağınız şey:
Bana güveniyorsanız, hemen doludizgin Dover'a gidin,
Kralın şikâyetine neden olan akıl almaz, insanı çılgına
çeviren azabını
Bütün açıklığıyla onlara iletin,
Bu hizmetinizden dolayı
Size minnet duyacak biri olacaktır orada.
Ben, soylu bir aileden gelen, doğuştan beyzadeyim,
Güvenilir bir kaynaktan aldığım bilgiye dayanarak
Bu görevi size veriyorum.[155]
BEYZADE
Biraz daha görüşemez miyiz?[156]
KENT
Yoo, hayır. Göründüğümden[157]
Daha önemli bir kişi olduğumu kanıtlamak için
Şu keseyi veriyorum size: Açın, içindekiler sizin.
Cordelia'yı görürseniz (göreceğinizden kuşkum yok zaten)
Ona bu yüzüğü gösterin,
Tanımadığınız bu dostunuzun kim olduğunu söyler size.
Ne fırtına ama! Ben kralı aramaya gidiyorum.
BEYZADE
Verin elinizi. Başka diyeceğiniz var mı?
KENT
Çok az, ama önemli olan şu andan yapacağımız:
(Siz şu yandan, ben bu yandan gidip kralı ararız)[158]
Kralı bulan ötekine seslensin.
(Ayrı yönlere doğru çıkarlar.)
2. Sahne
(Fundalıkta başka bir yer.)
(Fırtına sürmektedir. Lear ve Soytarı girerler.)
LEAR
Uğuldayın rüzgârlar, uğuldayın!
Çatlayıncaya kadar şişirin yanaklarınızı!
Kudurun! Uçurun dünyayı!
Seller, kasırgalar, tepemize boşanın,
Sulara gömün kuleleri rüzgârhorozlarına kadar!
Düşünce hızıyla çakıp sönen kükürtlü alevler,
Bir vuruşta meşeleri ikiye bölen yıldırımın öncüleri,
Şu ak saçlı başımı alazlayın!
Ve siz, ey evreni sarsan gök gürültüleri,
Yamyassı edin şu semiz dünyayı o korkunç kükremenizle
Paramparça edin doğanın insan döken kalıplarını,
Yok edin hemen nankör insan üreten tohumlarını!
SOYTARI
Amca, kuru bir evde, sahibinin suyuna gitmek,[159] dışarıda böyle yağmur suları altında gitmekten daha iyidir. Hadi amcacığım, dön de kızlarının hayır dualarını iste. Böyle bir gece, ne akıllılara acır, ne kaçıklara.
LEAR
Gürleyin gökler var gücünüzle!
Yağdırın, saçın ateşlerinizi! Sellere boğun bizi!
Yağmur, fırtına, yıldırım, ateş, sizler kızlarım değilsiniz.
Ben sizi nankörlükle suçlayamam ki.
Size koca bir ülke vermedim, evlatlarım da demedim,
Boyun eğmekle yükümlü değilsiniz bana.
Onun için, bu korkunç eğlencenizi bozmayın benim için,
Yağdırın üzerime neniz varsa!
İşte kölenizim artık, zavallı, düşkün, dermansız
Ve hor görülen bir ihtiyarım.
Ama yine de, "körü körüne yardakçılık ediyorsunuz,"
Demekten kendimi alamıyorum:
O uğursuz kızlarımla birlik oluyorsunuz,
Böyle yaşlı bir başa ve ağarmış saçlara
Göklerden savaşçılar[160] gönderiyorsunuz!
Ayıp! Utanın!
SOYTARI
Başını sokacak bir evi olanın sağlıklı bir başlığı[161] var
demektir.
Evi olmadan çocuk peydahlayan
Bitli bir serseri oluverir,
Bunun için değil mi ya,
Birçok dilenci de evlenir.
Yüreğinin yerine ayak parmağı koyan,
Yüreğinde bulur nasırı da:
Öyle bir acı verir ki ona,
Geberir gece uykusuzluktan.
Sonra aynanın karşısında kırıtmayan bir tek kadın
yoktur dünyada.
(Kent girer.)
LEAR
Anlaşıldı peki bir sabır anıtı olduğum,
Ağzımı bir daha açmayacağım.
KENT
Kim var orada?
SOYTARI
Kim olacak, saygıdeğer biriyle kuyruğu,
Yani bir akıllı, bir kaçık.
KENT
Vah efendim, burada mısınız?
Karanlığı seven yaratıklar bile kaçar böyle gecelerden.
Gazaba gelmiş gökler dehşet saçıyor
Karanlıkta dolaşmaya alışık hayvanlara,
Onları inlerinde kalmaya zorluyor.
Kendimi bildim bileli ne gördüm ne de işittim
Böyle dalga dalga gelen ateşleri,
Patlamalarla yükselen korkunç gürlemeleri,
Böylesine uğuldayıp inleyen yağmuru, rüzgârı.
Dayanamaz bu eziyete, korkuya insan doğası.
LEAR
Öyleyse, üzerimizde bu korkunç velveleyi koparan
yüce Tanrılar,
Yasalarını çiğneyenleri şimdi ortaya çıkarsınlar.
Titreyin, ey suçları gizli kalan, adaletin şamarından
kurtulan sefiller!
Saklanın, ey kanlı eller, yemininden dönenler,
Erdemli görünüp akrabalarıyla çiftleşen düzenciler!
Parça parça olun korkudan,
Ey gizli kapaklı düzenlerle, ikiyüzlülükle
İnsan canına kastedenler!
Siz, ruhlarda saklanan suçlar,
Sizi sarmalayan duvarları yıkıp ortaya çıkın,
Af dileyin, sizi hesap vermeye çağıran bu korku verici
yargıçlardan!
Bense suçlu değil, davacıyım.
KENT
Vah vah böyle baş açık!
Saygıdeğer efendim, bir kulübe var şu yakında,
Hiç olmazsa fırtınadan korur sizi.
Biraz dinlenirsiniz orada,
Bu arada, ben de o acımasız eve
(Demin sizi ararken kapılarını yüzüme çarptıkları,
O yapıldığı taştan daha katı yüreklilerin evine) gideyim de
Bir daha zorlayayım esirgedikleri insanlığı.
LEAR
Galiba aklımı yitiriyorum.[162]
Gel çocuğum, sen ne âlemdesin? Üşüyor musun?
Ben üşüyorum.
Şu sözünü ettiğin samanlık nerede dostum?
Ne garip bir değişimi[163] var muhtaç olmanın,
Değersiz şeylere değer kazandırıyor. Hadi kulübeye!
Zavallı soytarım, çocuğum benim,
Sana acıyan hâlâ bir köşe kaldı yüreğimde.
SOYTARI
(Şarkı söyler.)
Bir dirhemcik bile aklı olanlar–
Yağmur yağsa da, rüzgâr esse de–
Uydurmalı mutluluğu kaderine,
Her gün yağar çünkü yağmurlar.[164]
LEAR
Haklısın çocuğum. Hadi bize göster şu kulübeyi.
(Lear ile Kent çıkarlar.)
SOYTARI[165]
Öyle güzel bir gece ki bu, bir aşüfteyi bile sindirir.
Gitmeden bir kehanet yumurtlayayım bari:
Rahipler, ne zaman pratikte değil de, vaazda ustalaşırlarsa,
Biracılar, ne zaman su katıp biralarını bozarlarsa,
Soylular, ne zaman terzisinden daha iyi giyimden
anlarlarsa,
İmansızlar değil de, zamparalar yakılırsa,
Her dava ne zaman doğru dürüst görülürse,
Beyler borçtan, soylular parasızlıktan kurtulursa,
Diller ne zaman iftiradan arınırsa,
Yankesiciler ne zaman pazarlara dadanmazsa,
Tefeciler, el âlemin önünde altın sayarlarsa,
Pezevenkler, orospular kilise yaptırırlarsa:
Her şeyin altı üstüne gelir, duman olur İngiltere Krallığı.
Yaşayıp da bu dönemi görecek biri olursa
Herkesin yürüdüğünü görecek iki ayağıyla.[166]
Bu kehanette, ileride Merlin[167] bulunacak, çünkü ben, onun yaşayacağı dönemden çok önce yaşamaktayım.[168]
3. Sahne
(Gloucester'in şatosu.)
(Gloucester ile Edmund girerler.)
GLOUCESTER
Yazık Edmund, yazık. İnsanlıkla bağdaşmayan bu gibi hareketlerden hoşlanmıyorum. Krala merhametli davranmak istediğimden izinlerini istedim, kendi evimde dilediğimce hareket etmemi yasakladılar: "Ondan söz etmeyeceksin, onun için aracı olmayacaksın, hatta hiçbir yardımda bulunmayacaksın! Yoksa senden sonsuza kadar yüz çeviririz," diye beni tehdit ettiler.
EDMUND
Acımasız, insanlığa yakışmayan bir hareket doğrusu!
GLOUCESTER
Neyse, sen dilini tut, yeter. Albany ile Cornwall'ın araları iyice açıldı, daha önemlisi, dün gece bir mektup aldım –sözünü bile etmek tehlikeli– çalışma odama[169] kilitledim. Krallığın uğradığı haksızlıkların intikamı sonuna kadar alınacak. Ordunun bir bölümü karaya ayak basmış bile. Kralın yanında olmalıyız.
1 comment