Meg, alnının üzerine bir tutam saç düşürmek istemişti. Jo da küçük kâğıtlara sarılmış saçları kızgın maşayla kıvırma işini üzerine almıştı.

Yatağın üzerinde oturan Beth merakla, "Bunlar hep böyle tüter mi?" diye sordu.

Jo bilgiç bir tavırla, "Saçın nemi kuruduğu için tütüyor," diye karşılık verdi.

Amy kendi lülelerini okşayarak "Ne tuhaf bir koku bu. Aynı yanık tüy gibi," dedi.

"İşte şimdi oldu!" dedi Jo sonunda. "Şimdi kâğıtları alacağım ve karşınızda lüle lüle saçlar göreceksiniz!"

Gelgelelim, kâğıtları çıkarınca ortaya öyle lüle lüle saçlar falan çıkmadı. Çünkü kâğıtlarla birlikte Meg'in saçları da dökülmüştü. Jo'nun ödü patlamıştı. Meg'in önünde durduğu masanın üzerine, kavrulmuş saç demetlerini dizdi.

Meg alnının üzerindeki kırpık saçları görünce, "Ah! Ah! Ne yaptın! Mahvoldum! Hiçbir yere gidemem artık! Saçlarım! Saçlarım!" diye haykırmaya başladı.

"Ah, ne şanssızlık!" dedi zavallı Jo. "Ama elimi attığım her şeyi berbat ettiğimi bile bile bunu benden istememeliydin. Ne kadar üzüldüğümü bilemezsin. Sanırım maşa çok kızgınmış." Bunları söylerken bir yandan pişmanlık gözyaşları döküyor, bir yandan da kavrulmuş saçlara bakıyordu.

Amy ablasını avutmak için, "Korkma," dedi, "şöyle kıvırıp üzerinden kurdele ile bağlarsan son moda saçlar gibi olacak. Birçok kızın saçlarını bu şekilde taradığını gözlerimle gördüm."

Meg ağlıyordu. Sinirli sinirli, "Olduğumdan daha şık görünmeye çalıştığım için bunu hak ettim," dedi. "Keşke saçlarımı hiç elletmeseydim."

"Bence de," dedi Beth yanına gidip onu öperek. "Saçların o kadar güzel ki... Neyse, hemen uzar nasıl olsa."

Sonunda Meg süslenmeyi bitirdi. Bütün ailenin yardımıyla Jo'nun da saçları toplandı ve elbisesi giydirildi. Sade elbiselerinin içinde kızların ikisi de çok sevimli görünüyorlardı. Meg yakası dantelli, mavi bir elbise giymiş, annesinin inci iğnesini de göğsüne takmıştı. Jo'nun elbisesi kahverengiydi. Beyaz ketenden, erkek gömleklerinin yakalarını andıran kolalı bir yakası vardı. Elbisesinin tek süsü, yakaya iliştirilen birkaç kasımpatıydı. Her ikisi de iyi eldivenlerinin bir tekini ellerine geçirmişlerdi. Yüksek topuklu ayakkabıları Meg'in ayağını kötü bir şekilde sıkıyorsa da buna pek aldırdığı yoktu. Jo'nun saçlarını tutan firketeler ise doğrudan doğruya başına saplanmış gibi geliyordu kıza.

"Umarım iyi eğlenirsiniz çocuklar," dedi Bayan March. "Çok yemek yemeyin ve saat on birde de eve dönmüş olun. Sizi alması için Hannah'yı gönderirim."

Sonunda bahçe kapısı arkalarından kapanırken annelerinin evin penceresinden gelen sesi bir kez daha duyuldu.

Telâşlı bir şekilde, "Kızlar, kızlar!" diye bağırıyordu. "Her ikiniz de yanınıza mendillerinizi aldınız değil mi?"

"Evet, evet. Üstelik Meg kendisininkine kolonya da damlattı," diye bağırdı Jo.

Sonunda yola koyulduklarında Meg'e dönerek, "Eminim bir depremden kaçmaya çalışırken de annem bu soruyu soracaktır," dedi.

"Bu onun aristokrat ruhunun bir parçası," diye karşılık verdi Meg. "Soylu bir bayanı her zaman temiz ayakkabılarından, eldivenlerinden ve mendilinden tanıyabilirsin," diye açıkladı.

Bayan Gardiner'in evine gelmişlerdi. Meg içeri girer girmez büyük boy aynasında kendisini gözden geçirdi.