Jo da yakasını çekiştirirken ablasının kulağına, "Eğer yanlış bir şey yaparsam bana göz kırparsın olur mu?" diye fısıldadı.

"Olmaz," dedi Meg. "Göz kırpmak genç kızlara yakışmaz. Eğer yanlış bir davranışını görürsem kaşlarımı kaldırırım, olur mu? Şimdi omuzlarını dik tut. Yürürken de küçük adımlar atmaya gayret et. Birisiyle tanıştırılırken sakın o uzatmadan elini uzatma. Bu bir bayana yakışmaz çünkü."

"Bütün bunları nereden öğreniyorsun sen?" diye sordu Jo hayretle. "Anlaşılan ben hiçbir zaman öğrenemeyeceğim. Müzik ne güzel değil mi?"

Salona girdiklerinde biraz utanıyorlardı. Bu gibi eğlencelere çok az giderlerdi. Bu küçük toplantı resmî bir davet değildi ama onlar için önemliydi.

Bayan Gardiner iri yarı, yaşlı bir kadındı. Kızları karşılarken her zamanki gibi çok nazikti. Sonra onları altı kızının en büyüğü olan Sallie'ye emanet etti. Meg Sallie'yi tanıdığı için rahatlamıştı.

Odanın diğer tarafında dört beş oğlan toplanmıştı. Neşeli neşeli konuşuyor, paten kaymaktan söz ediyorlardı. Hayatının en büyük eğlencelerinden biri paten kaymak olan Jo onların yanına gitmek için can atıyordu. Bu isteğini işaret ederek Meg'e belli etti. Ama Meg kaşlarını öyle bir kaldırdı ki Jo yerinden bile kıpırdayamadı. Dans başlayıncaya kadar orada öylece durup etrafı seyretti.

Meg'i hemen dansa kaldırdılar. Ayakkabılarının ayağını çok kötü bir şekilde sıkmasına rağmen Meg uçar gibi dans ediyor ve çevresindekilere gülümsüyordu. O sırada çektiği acıyı hiç kimse tahmin edemezdi.

Kızıl saçlı ve koca kafalı bir oğlan Jo'nun bulunduğu köşeye doğru ilerlemeye başladı. Jo onun yaklaştığını görünce, kendisini dansa kaldıracağını düşünerek yavaşça perdenin arkasına doğru süzüldü. Burası rahat rahat saklanabileceği kadar geniş bir yerdi. Ne var ki bir başka utangaç çocuk da burayı kendine sığınak olarak seçmişti. Jo kendini Laurie ile burun buruna buldu.

"Ah! Burada başka birisinin olduğundan hiç haberim yoktu!" diye kekelemeye başladı.

Hemen, geldiği hızla dışarı çıkmak üzere harekete geçmişti ki oğlanın güldüğünü duydu. O da korkmuş gibiydi. Yine de memnun bir tavırla, "Siz bana bakmayın," dedi, "canınız istiyorsa siz de burada kalabilirsiniz."

"Sizi rahatsız etmez miyim?" diye sordu Jo.

"Hayır hayır," dedi çocuk, "ben de kimseyi tanımadığım için buraya kaçtım. Biraz da kalabalıktan çekindim. Anlıyorsunuz ya."

"Ben de öyle. Lütfen gitmeyin... Tabii kalmak istiyorsanız."

Oğlan gözlerini ayakkabılarına dikerek bir süre hareketsiz durdu.