Jo'yu arıyordu. Sonunda işaret ederek onu yanına çağırdı. Jo isteksiz isteksiz Meg'in peşinden gitti. Yandaki odalardan birine girdiler. Meg ayağını tuttu. Yüzü çok solgun görünüyordu. Acıyla bir ileri bir geri sallanarak, "Ayak bileğimi fena halde burktum," dedi. "Öyle acıyor ki ayakta duramıyorum. Eve nasıl gidebileceğimi de bilemiyorum."

Jo, ablasının ayak bileğini hafif hafif ovuşturarak "O aptal ayakkabıların ayağını inciteceği belliydi," dedi. "Bu durumda ya fayton çağıracağız ya da geceyi burada geçireceksin. Başka yapabileceğimiz bir şey olduğunu sanmıyorum."

"Fayton tutamayız. Sen de biliyorsun ki çok pahalıya patlar bu. Üstelik istesek de bulamazdık çünkü herkes buraya kendi arabasıyla gelmiş. Ahırlarsa çok uzakta."

"Ben giderim," dedi Jo.

"Hayır olmaz," dedi Meg, "saat onu geçiyor. Ortalık zifiri karanlık. Burada da kalamam, ev ağzına kadar dolu. Sallie'nin arkadaşlarından birkaçı geceyi burada geçirecekmiş."

Tam o sırada Hannah görünmüştü. Meg onu görünce ayağını unutarak ayağa fırladı ama bu sefer de acıyla inleyerek Jo'ya tutunmak zorunda kaldı. "Sakın bir şey söyleme," diye fısıldadı sonra.

"Bir şeyim yok," dedi Hannah'ya dönerek. "Ayağımı burktum da, biraz acıyor hepsi bu."

Sonra eşyalarını almak için yukarı çıkarken adamakıllı topallayınca, Hannah da onu bir güzel azarladı. Meg ağlamaya başlamıştı. Jo ne yapacağını şaşırmış bir durumda, dışarı fırlayıp koşa koşa merdivenlerden inmeye başladı. Kendilerine fayton çağırabilecek birini bulmalıydı. Birden Laurie'yi gördü. Delikanlı iki kardeşin konuşmalarını duymuştu. "Ben dedemin arabasıyla geldim. Sizi bırakabilirim," dedi.

Jo, onun kendileri yüzünden partiden erken ayrılacağına üzülüyordu. Bunu söyleyince Laurie, "Ben zaten erken dönmek zorundaydım," dedi. "Hem eviniz yolumun üzerinde."

Bunun üzerine Jo, onunla gitmeyi kabul etti. Ötekileri de çağırmak için koşa koşa eve girdi.