Fakat bu sözler, onun bütün bu canice öcünden sonra bağışlanacağı anlamına gelmez; bunlar Luther’in olduğu gibi Devlet Meclisinin de birbirine karıştırdığı iki ayrı hukuk kavramıdır. Parmağını burnuna dayadı ve: “Dresden Mahkemesi yağızlar sorununda Kohlhaas’a hak verse bile, bu onu kundakçılığından ve haydutluğundan dolayı hapse atmaya bir engel oluşturmaz” diyerek sözünü şöyle sürdürdü: “Her iki devlet adamının düşüncelerinin kazançlı yanlarını birleştiren, bugün yaşayanlarla geleceklerin doğru bulacağı siyasal bir çözüm”. Prens ve başsavcı bu sözler üzerine saki Bay Hinz’e yalnızca bir bakışla yanıt verdikleri ve böylece görüşme sona ermiş göründüğü için, Elektör Prens ileri sürülen çeşitli düşünceleri Devlet Meclisi’nin gelecek toplantısına kadar düşüneceğini söyledi. Prens’in vekilharç için alınmasını istediği önlem, dostluklarına pek fazla bağlı olan Elektör Prens’in gönlünden, Kohlhaas’a karşı düzenlenip her şeyi hazırlanmış bulunan seferi yönetme isteğini silmişe benziyordu. Hiç değilse düşüncesini amaca en uygun bulduğu başkan Kont Wrede’yi yanında alıkoydu. Başkan ona mektuplar gösterdi. Bu mektuplardan anlaşıldığına göre, at cambazının gücü gerçekten dört yüz kişiye çıkmıştı; hatta vekilharcın uygunsuz davranışıyla ülkeye egemen olan hoşnutsuzluk yüzünden yakında bunun iki üç katıyla uğraşmak gerekecekti. Bunun üzerine Elektör Prens uzun boylu düşünmeden Doktor Luther’in önerisini kabul etmeye karar verdi. Buna uygun olarak Kohlhaas sorununun yönetimiyle Kont Wrede’yi görevlendirdi; birkaç gün sonra da ana çizgileriyle aşağıya aldığımız bir ilan çıktı:

“Biz, Saksonya Elektör Prensi, Doktor Martin Luther’in bize yaptığı başvuruyu iyilikseverce göz önünde bulundurarak Brandenburglu at cambazı Michael Kohlhaas’ın, üç gün içinde silahlarını bırakmak koşuluyla, davasının yeniden incelenmesi için Dresden’e gelmesine izin veriyoruz; ancak bu kişinin yağızlarından dolayı açtığı dava, Dresden Mahkemesi’nce, umulanın tersine geri çevrilirse, hakkını bizzat almaya kalkıştığından dolayı yasaların bütün şiddetiyle cezaya çarptırılacaktır; aksi haldeyse Saksonya’da yaptığı zorbalıklardan ötürü kendisi ve bütün yardımcıları bağışlanacaktır.”

Kohlhaas, ülkenin tüm alanlarına asılmış olan bu ilanın bir örneğini Doktor Luther eliyle alır almaz, ilandaki koşulların bu kadar ağır olmasına karşın, bütün yardımcılarını armağanlar, teşekkürler ve gereken uyarılarla hemen dağıttı. Para, silah ve araç, ne yağmaladıysa, hepsini Elektör Prens’in mülkü olarak Lützen Mahkemesi’ne teslim etti; mümkün olduğu takdirde, çiftliği yine kendisine satması için yazdığı bir mektupla Waldmann’ı Kohlhaasenbrücklü memura, yine yanında olmalarını istediği çocuklarını getirmesi için Sternbald’ı Schwerin’e gönderdikten sonra, Lützen Sarayı‘dan ayrılarak, geriye kalan küçük serveti kâğıt olarak yanında bulunduğu halde, tanınmadan Dresden’e geldi.

Pirna dış mahallesinde, memurun insaflı davranışı nedeniyle kendisine kalmış olan mülkünün kapısını çaldığında, güneş yeni doğuyordu ve kent hâlâ uykudaydı. Şaşkınlık içinde kapıyı açan Thomas’a, evin gereksinimlerini sağlayan yaşlı adama, hükümete giderek Meissen Prensi’ne, at cambazı Kohlhaas’ın, burada olduğunu haber vermesini söyledi. Bu haber üzerine, halkın bu adama karşı ilgisini yakından görmeyi uygun bulan Meissen Prensi, buyruğundaki şövalyeler ve korumanlarla az sonra çıkageldiği zaman, Kohlhaas’ın evine giden caddelerde hesap edilemeyecek kadar büyük bir insan kalabalığının toplanmış olduğunu gördü. Halkı kışkırtanları ateş ve hançerle izleyen ölüm meleğinin orada olduğu haberi, kent ve dış mahalleleriyle bütün Dresden’i ayaklandırmıştı; meraklı kalabalığın yığılmasından evin kapısını sürmelemek zorunda kalmışlardı. İçerde kahvaltı eden kundakçıyı görmek için, gençler pencerelere tırmanıyorlardı. Kendisine yol açan korumanların yardımıyla prens eve sokulup Kohlhaas’ın odasına girer girmez, yarı soyunmuş bir masanın yanında duran adama, kendisinin at cambazı Kohlhaas olup olmadığını sordu. Bunun üzerine Kohlhaas, kendi sorunuyla ilgili bir yığın kâğıdın içinde olduğu bir cüzdanı kemerinden çıkarıp saygıyla uzatırken: “Evet!” diye yanıtladı ve hükümdarın bağışladığı özgürlük koşullarına uygun olarak yardımcılarını dağıttıktan sonra yağızlardan dolayı soylu Wenzel von Tronka’yı mahkemeye vermek üzere, Dresden’e geldiğini sözlerine ekledi. Bir bakışta onu tepeden tırnağa süzdükten sonra Prens, cüzdanın içindeki kâğıtları gözden geçirdi; bu arada, Elektör Prens hazinesine yatırılan mallarla ilgili Lützen Mahkemesi tarafından doldurulup verilmiş olan belgeyı görerek, bunun ne olduğunu sordu; çeşitli sorularla, nasıl bir kişi olduğu, çocuğu, serveti, gelecekte nasıl yaşamak istediği hakkında bilgi edindikten ve hiçbir bakımdan kaygı uyandıracak bir adam olmadığını anladıktan sonra, mektupları geri verdi; hiçbir şeyin davasına engel olmayacağını ve yol gösterilmek üzere hemen Yüksek MahkemeBaşkanı Kont Wrede’ye bizzat başvurması gerektiğini söyledi. Bu arada Prens pencereye gidip evin önünde toplanmış olan halkı seyrederken, bir an sustuktan sonra: “İlk günlerde sana, evde ve dışarı gittiğin zaman seni korumak üzere bir koruman vermek gerekecek!” dedi Kohlhaas önüne baktı ve sustu. Prens pencereden ayrılırken: “Bundan doğacak şeylere razı olmalısın!” dedi ve evden ayrılma niyetiyle yeniden kapıya döndü. Bu arada düşünmüş olan Kohlhaas: “İyiliksever efendim! Ne isterseniz yapın; yalnızca bana ne zaman istersem korumanı kaldıracağınıza söz verin! Böyle olursa bu önleme hiçbir diyeceğim olmaz!” dedi. Prens, bunun için söze gerek olmadığını söyledi ve bu amaçla çağırttığı üç korumana evinde kaldıkları adamın özgür olduğunu ve kendilerinin yalnızca dışarı çıktığı zaman, onu korumak için izleyeceklerini anlattıktan sonra, elinin aşağıya inen bir hareketiyle at cambazını selamladı ve uzaklaştı.

Öğleye doğru Kohlhaas, arkasında, polis tarafından tembih edildiği için ona hiçbir kötülük etmeyen yoğun bir kalabalık olduğu halde üç korumanla birlikte Mahkeme Başkanı Kont Wrede’ye gitti. Onu bekleme odasında yumuşak bir tavırla ve dostça karşılayan Başkan kendisiyle tam iki saat konuştu, sorununun akışını başından sonuna kadar anlattırdıktan sonra, dilekçenin hemen yazılması ve mahkemeye verilmesi için orada görevli bulunan kentin ünlü bir avukatını salık verdi. Kohlhaas uzun boylu düşünmeden avukatın evine gitti; yasalara göre soylunun cezalandırılmasını, atların eski durumlarına getirilmesini ve kendi zararıyla Mühlberg’de öldürülen uşağı Herse’nin zararının yaşlı annesi yararına ödenmesine ilişkin ilk dilekçesi gibi bir dilekçe yazıldıktan sonra, hâlâ kendisine şaşkın şaşkın bakan halkla birlikte, çok gerekli bir işi olmadıkça ayrılmamaya karar vermiş olduğu evine döndü.

Bu sırada soylu da Wittenberg’den salıverilmiş ve ayağında çıkan bir yılancığın tedavisinden sonra, haksız olarak yağızları alıp hırpaladığı için at cambazı Kohlhaas tarafından açılan dava üzerine sorguya çekilmek üzere kesinlikle Dresden’de mahkeme önüne çıkmaya çağırılmıştı. Dresden’de evlerine indiği amca oğulları vekilharç ve saki von Tronka kardeşler kendisini büyük bir öfke ve aşağılamayla karşıladılar; onu bütün aileyi utandıran ve adını kirleten alçak, değersiz bir insan olarak nitelediler; davasını şimdi kesinlikle yitireceğini, herkesin maskarası olarak yağızları beslemeye zorunlu tutulacağını söylediler ve bunun için hazırlıklı bulunmasını istediler. Soylu zayıf, titrek bir sesle mırıldanarak dünyanın en acınmaya layık kimsesi olduğunu söylüyordu. Kendisini yıkıma sürükleyen bu uğursuz sorundan pek az haberdar olduğuna, hiç haberi ve isteği olmadan atları hasat işinde kullandıkları ve kısmen de kendilerine ait tarlalarda ölçüsüz biçimde çalıştırarak hırpaladıkları için bütün suçun şato kâhyasıyla vekilharçta olduğuna ant içiyordu. Bunu söyleyerek otururken, içinden henüz çıktığı bu yıkıma horlama ve aşağılamalarıyla kendisini yine atmamalarını rica etti. Ertesi gün kül haline gelmiş olan Tronkenburg yakınlarında mülkleri bulunan Bay Hinz ve Bay Kunz, yapacak bir şey olmadığından, amca oğulları soylunun isteği üzerine, orada bulunan yönetici ve kiracılarına o uğursuz günde ortadan kaybolup o zamandan bu yana büsbütün unutulmuş olan yağızlar hakkında bilgi toplamalarını yazdılar. Fakat yıkıntıya dönen bu yerin hemen hemen hepsi öldürülmüş olan halkından geriye kalanlardan ancak şunları öğrenebildiler: Caninin zoruyla harekete geçen bir uşak, atları yanmakta olan bir sundurmadan çıkararak kurtarmış; fakat onları nereye götürmesi ve ne yapması gerektiği sorusuna yanıt olarak acımasız zorbanın tekmesini yemişti. Soylunun Meissen’e kaçan yaşlı, romatizmalı kalfası, yazıyla sorduklarına yanıt olarak o korkunç gecenin sabahında uşağın atlarla Brandenburg sınırına yollandığını bildiriyordu; fakat orada yapılan soruşturmalar boşa çıkmıştı: bu haberin aslında bir yanlışlık olduğu sanılıyordu.