Çünkü soylunun Brandenburg’dan, hatta o yol üzerindeki kasabalardan gelen hiçbir uşağı yoktu. Tronkenburg yangınından birkaç gün sonra Wilsdruf’ta bulunan Dresdenliler, adı geçen tarihte bir uşağın yularlı iki atla oraya geldiğini ve daha fazla yürüyemeyecek kadar bitkin olan hayvanları yeniden iyi bir duruma getirmek üzere bir çobanın inek ağılına koyduğunu söylüyorlardı. Çeşitli nedenlerden ötürü, adı geçen yağızların bunlar olması akla yakındı; fakat oradan gelenlerin ileri sürdüğüne göre, Wilsdruflu çoban bu atları, tanımadıkları birine satmıştı. Hatta kimin yaydığı belli olmayan üçüncü bir söylenti, atların çoktan can verdiği ve Wilsdruf hayvan mezarlığına gömüldüğü yolundaydı. Sorunun bu biçime dönüşmesini, kolayca anlaşılacağı üzere, kendilerince en istenen biçim olarak gören Hinz ile Kunz, amcaoğulları soylunun ahırları yandığı için, yağızları kendi ahırlarında beslemek sıkıntısından onları kurtaran bu haberin doğruluğundan emin olmak istiyorlardı. Bunun üzerine kasabanın veraset, tasarruf ve hukuk bakımından efendisi olan Wenzel von Tronka, Wilsdruf’taki mahkemelere mektup yazdı. Bu mektupta, kendisine emanet edilen ve bir kaza sonucu kaybolan yağızları uzun boylu betimledikten sonra, onların şimdiki yerlerini öğrenmelerini ve her kim olursa olsun, sahiplerinden, bütün harcamaları fazlasıyla ödenmek koşuluyla, Dresden’de saray vekilharcı Bay Kunz’un tavlasına getirmesini istemelerini, hatta zorlamalarını nezaketle rica etti. Bunun üzerine birkaç gün sonra gerçekten Wilsdruflu çobandan atları satın alan adam göründü; adam onları cılız, yalpa vurur durumda arabanın yan sırığına bağlamış olarak kentin pazar yerine götürmüştü. Bay Wenzel’in, daha çok da namuslu Kohlhaas’ın şanssızlığına bakın ki bu adam, hayvan derisi yüzen Döbbelnli biriydi.

Bay Wenzel, amcaoğlu vekilharcın yanındayken, bir adamın Tronkenburg yangınından kurtulmuş iki yağız atla kente vardığını kuşkulu bir haber olarak işitir işitmez, her ikisi de hemen evden yanlarına aldıkları birkaç uşakla birlikte, hayvanlar Kohlhaas’ınkilerse, harcamalarını ödeyerek alıp eve götürmek üzere, adamın bulunduğu saray alanına gittiler. Hayvanların bağlı olduğu iki tekerlekli arabanın çevresindeki kalabalığın dakikadan dakikaya arttığını gören şövalyeler derin bir şaşkınlığa uğradılar. “Şu yağız atların durumuna bir bakın hele! Az kalsın hükümetin devrilmesine yol açacaklardı! Artık yüzücünün eline bile düşmüşler!” diye halk kahkahalarla bağırışıyordu. Arabanın yanına gidip ölmek üzere olan zavallı hayvanları gözden geçiren soylu şaşkın bir halde, bunların Kohlhaas’tan aldığı atlar olmadığını söyledi. Bunun üzerine demiri bile eritecek bir bakışla soyluya bakan vekilharç Kunz mantosunu, madalyasını, kordonunu geriye fırlatıp hayvan yüzücüsüne yanaştı. Bu atların, sahibi Wenzel von Tronka’nın mahkeme aracılığıyla gönderilmesini istediği, Wilsdruflu çobanın kendisine getirdiği atlar olup olmadığını sordu. Elindeki bir kova suyu, arabasını çeken, iyi bakılmış, tavlı beygire vermekle uğraşan olan yüzücü “yağızlar mı?” dedi ve kovayı yere bırakarak beygirin ağzından gemini çıkardı. Arabanın yanında bağlı yağızları Hainichenli domuz çobanının kendisine sattığını, ancak onun bunları nerden aldığını bilmediği gibi Wilsdruflu çobandan alıp almadığından da haberi olmadığını söyledi. Kovayı yine alıp arabanın okuyla dizi arasına yerleştirirken, Wildsdruflu mübaşirin kendisine bunları Dresden’de von Tronkaların evine götürmesini söylediğini, soylunun adının da Kunz olduğunu sözlerine ekledi. Bunları söyledikten sonra döndü ve beygirin kovada bıraktığı suyu kaldırımın üzerine döktü. Çevresini sarmış olan kalabalığın alaycı bakışları önünde hiçbir şey duymadan işini sürdüren arabacıyı kendisine baktıramayan vekilharç, kendisinin Kunz von Tronka olduğunu, fakat kendisine getireceği yağızların amcaoğlu soylununkiler olup Tronkenburg yangını sırasında kaçan bir uşak tarafından Wilsdruflu çobana getirildiklerini ve aslında at tüccarı Kohlhaas’ın malı olduklarını söyledi. Poturunun çamurlu paçalarını yukarıya çeken herife: “Bunlardan hiç mi haberin yok?” dedi ve Hainichenli domuz çobanının bunları Wilsdruflu çobandan ya da yine ondan satın alan üçüncü bir kişiden alıp almadığını sordu. Su verme işini bitirip arabaya yaslanan yüzücü von Tronkalardan parasını almak için yağızlarla Dresden’e kadar geldiğini söyledi. Onun söylediklerini anlamadığını, Hainichenli domuz çobanından önce onlara Peter ya da Paul’ün ya da Wilsdruflu çobanın sahip olup olmadıklarının kendisini ilgilendirmediğini, çünkü bunların çalınmış olmadıklarını sözlerine ekledi. Kamçısını geniş sırtı üzerinde genişliğine tutarak, aç olan karnını doyurmak için, alanda bulunan bir meyhaneye gitti. Hainichenli domuz çobanının Döbbelnli yüzücüye sattığı bu atların, şeytanın üstlerine binip Saksonya’da cirit oynadığı atlar olmaması durumunda, ne yapacağını asla bilemeyen vekilharç, soyluya ne düşündüğünü sordu. Onun soluk, titrek dudaklarla bu yağızların. Kohlhaas’ınkiler olsun olmasın, satın alınmasının doğru olacağını söylemesi üzerine vekilharç mantosunu arkaya atarak, onu dünyaya getirdikleri için ana babasına ilendi ve ne yapacağını bilmeden kalabalıktan ayrıldı; o sırada caddeden geçen tanıdıklarından birini, Baron von Wenk’i, yanına çağırdı. Halk alayla kendisine baktığı ve ağızlarına mendiller tutup kahkahayı atmak üzere uzaklaşmasını beklediği için, alandan ayrılmamakta inat ederek başkan Kont Wrede’ye gitmesini ve Wrede aracılığıyla yağızları görmek üzere Kohlhaas’ı göndermesini rica etti. Baron yukarda anlatılan amaçla odaya girdiği zaman, Lützen’de teslim ettiği şeyler hakkında kendisinden istenen açıklamayı vermek için bir mübaşirle çağırtılmış olan Kohlhaas’ı başkanın yanında buldu. Başkan somurtkan bir çehreyle koltuğundan kalktı; Baron’un tanımadığı at tüccarı elindeki kâğıtlarla bir yanda ayakta beklerken Baron, von Tronkaların zor durumunu anlattı. Wilsdruf Mahkemelerinin Döbbelnli hayvan yüzücüsünü tam bilgi toplamadan gönderdiklerini, hayvanlar tedavi edilemez bir durumda olduğundan, soylu Wenzel’in bunları Kohlhaas’ınkiler diye kabul etmekten çekindiğini; onları şövalyelerin tavlalarında yeniden eski durumlarına getirmek üzere yüzücüden almak gerekirse, kuşkudan kurtulmak için Kohlhaas’ın bizzat görmesi gerektiğini söyledi.