Her metin bir özel isimdir. Yazarın adı ile yazdığı metin arasında fark yoktur. Adı gibi yazdığını da orijinal biçimiyle vermek zorundayız. İhtiyaca göre notlarla, ilâvelerle, açıklamalarla metni daha güncel ve istifade edilebilir duruma getirebiliriz. Orijinal hali ortada olan metinler daha sonra amaca göre (gerekli açıklama yapılmak kaydıyla, hedef okuyucu kitlesi için) sadeleştirilebilir, kısaltılabilir. Elinizdeki kitap, metinlerin aslını vermektedir.
4. Her yayın, her bilgi, denetlenebilir olmalıdır. Birbirine benzeyen veya benzemeyen bir yığın hata çeşidiyle karşılaştığımız yeniden yayımlamaların, denetlenebilirliği, elden geldiğince artırılmalıdır. Bu amaçla, metnin alındığı yerin sayı ve sayfaları verildiği gibi sayfa değişmeleri de köşeli parantez içinde gösterilmiştir. Mesela “yürüyor[6]sun” biçimindeki bir işaretleme, “sun” hecesiyle 6. sayfaya geçildiğini gösterir.
5. Yazarın sağlığında metnin birden çok neşri yapılmışsa, ilk basımı esas alınarak sayfa numaraları verilmiş, diğerlerinde bir farklılık varsa gösterilmiştir. Ömer Seyfettin’in sağlığında birkaç kez yayımladığı metin sayısı azdır. Fakat bunlarda görülen küçücük farkların bile önemli olduğuna inanıyoruz. Çünkü yazar eserine farklı sebeplerle çeşitli müdahaleler yapmış olabilir. Bu farklılaştırmalar yazarın gelişme ve değişme çizgisini de göstermesi bakımından önemlidir. Bazen bu farklar, metni yeniden yazmak ölçüsünde de olabilir. Bu durumda metnin yeni şeklini artık yeni bir metin gibi kabul etmek gerekmektedir (“Pervanelerin Ölümü” gibi).
6. Yazarın ölümünden sonra ortaya çıkarılan metinler için –bunların yazarın elyazısıyla olan nüshaları tıpkıbasım halinde yayımlanıncaya kadar– tabii “ilk yayım” dışında bir şık düşünülemez (“Efruz Bey’in Açık Hava Mektebi” gibi).
7. Yazarın vefatından sonraki külliyatlarda yer alan fakat ilk yayım yeri belirlenemeyen hikâyeler için, 1926’da basılan külliyata itibar edilmiştir (“1/2” gibi).
8. Ne kadar güvenilir olursa olsun, Arap harfli metinler Latin harfleriyle verilirken hata yapılmış olabilir. Bu bazen fonetik olmayan bir alfabenin oyunu, bazen de metni daha önce aktaran kalem sahibine karşı duyulan güvenin tuzağı dolayısıyladır. “Başını Vermeyen Şehit” hikâyesinde, Ömer Seyfettin’in “Grijigal kadısı meşhur destanında gördüğü bu birsâmı...” şeklindeki notun son kelimesi, güvenilir diye nitelendirdiğimiz bir külliyatta, hazırlayanın yöntemine aykırı olarak “görüntüyü” biçimine sokulmuştur. Daha sonra çıkan bir külliyatta da aynı hatanın aktarıldığını görüyoruz. Yine aynı külliyatların öncekinde bulunan “müdrik-i bizzat” (“Beşeriyet ve Köpek”) gibi apaçık bir hata (böyle bir tamlama olamaz) sonrakinde de tekrarlanıyor. Bunun sebebi, metnin aslına ulaşamamaktır. Daha Sonra ihtiyaca göre seçilmiş ve sadeleştirilmiş metin yayımlayanlar, anlamlandıramadıkları ifadeleri ya atlamakta veya yanlış vermektedirler (“Ant” hikâyesinin son paragrafında bulunan ve metnin mesajıyla ilgili olan “sartlaşmak” gibi).
Yapılacak şey belli ve kesindir: Aslını görmek, aslına sadık kalmak.
9. Aslını gördüğümüz bir metnin bazı kısımları, en haysiyetsiz cinayetten daha adice bir davranışın kurbanı olarak kesilmişse, o gazete veya derginin başka nüshalarını araştırabiliriz. Ama çoğu gazete ve derginin tam koleksiyonunu oluşturabilmek zaten mümkün değil.
1 comment