Ondan sonra şahın bulunduğu kanatta, tıpkı meçhul yardımcımızın önceden söylediği gibi, piyonu h2'den h4'e çekti. Ve yardımcımız fısıldamaya başlamıştı bile:
"Kaleyi öne sürün, kaleyi öne sürün, c8'den c4'e getirin, hasmınız o zaman önce piyonu korumak zorunda kalır. Ama bunun ona hiçbir yardımı olmayacak! Siz, onun piyonuna aldırmadan atınızla c3'ten d5'e saldırıya geçeceksiniz ve böylece eşitlik yeniden kurulacak. Savunma yerine bütün baskıyı ileriye yönelteceksiniz!"
Adamın ne dediğini anlamamıştık. Bizim için onun söyledikleri sanki Çinceydi. Ama bir kez onun çekim gücüne kapılmış olan McConnor, düşünmeksizin adamın dediğini yaptı. Czentovic'i geri çağırmak için kaşıkla yine bardağa vurduk. Czentovic, ilk kez çabuk karar vermedi, fakat bakışlarını satranç tahtasına dikti. Sonra tam da yabancının bize haber vermiş olduğu hamleyi yaptı ve gitmek üzere döndü. Ancak o geri çekilmezden önce yeni ve beklenmedik bir şey oldu. Czentovic gözlerini kaldırdı ve bakışlarını bizim üstümüzde gezdirdi; anlaşıldığı kadarıyla kendisine karşı ansızın direnmiş olan kişinin kim olduğunu bulmak istiyordu.
O andan başlayarak heyecanımız ölçüsüz boyutlara uzandı. Şimdiye kadar ciddi bir umut beslemeksizin oynamıştık, fakat şimdi Czentovic'in o buz gibi kendini beğenmişliğini paramparça etme düşüncesi, hepimizin nabzını uçarcasına attırmaya başlamıştı. Ama bu arada yeni arkadaşımız bir sonraki hamleyi kurmuştu bile ve –kaşığı bardağa vururken parmaklarım titriyordu– Czentovic'i geri çağırabilirdik. Ve bunun ardından ilk zaferimiz geldi. Hep ayakta oynamış olan Czentovic durakladı, durakladı ve sonunda oturdu. Gerçi istifini bozmadan, ağır bir tempoyla oturmuştu; fakat böylece sırf bedensel bakımdan da olsa, o zamana kadar aramızda bulunan yukarıdalık-aşağıdalık durumu ortadan kalkmıştı. Onu en azından uzamsal bağlamda bizimle aynı düzeye gelmeye zorlamıştık. Czentovic uzun süre düşündü, gözlerini hiç hareket ettirmeksizin satranç tahtasına indirmişti, bu yüzden gölgeli gözkapaklarının altındaki gözbebekleri neredeyse hiç görülemiyordu ve düşünmek için kendini zorlarken, yavaş yavaş dudakları açıldı, bu, yuvarlak yüzüne biraz aptalca bir ifade vermişti. Czentovic birkaç dakika düşündü, sonra bir hamle yaptı ve ayağa kalktı. Ve arkadaşımız da hemen fısıldamaya başladı:
"Bir oyalama hamlesi! İyi düşünülmüş! Fakat buna sakın kanmayın! Değişme yapılmasını zorlayın, mutlaka değişme yapılsın, o zaman biz berabere durumuna geliriz ve hasmınıza artık hiçbir tanrı yardım edemez."
McConnor söz dinledi. Ondan sonraki hamlelerde ikisi arasında –bizler artık çoktan işsiz güçsüz figüranlar düzeyine inmiştik– bizim için anlaşılmaz bir koşuşturmadır başladı. Yaklaşık altı hamle sonra Czentovic, uzunca bir süre düşündü ve sonra da başını kaldırarak açıkladı: "Pata."[4]
Bir an mutlak bir sessizlik oldu. Ansızın dalgaların hışırdadığı ve radyonun salondan bulunduğumuz tarafa caz ezgileri gönderdiği duyuldu, gezinti güvertesinde atılan her adım ve rüzgârın pencere aralıklarından giren ince uğultusu son derece net bir biçimde işitilebiliyordu. Hiçbirimiz soluk almıyorduk, çok ani olmuştu ve bu tanınmamış kişinin dünya şampiyonuna artık yarı yarıya kaybedilmiş bir oyunda istediğini zorla kabul ettirmiş olması gibi olasılık dışı bir durum yüzünden neredeyse hâlâ korku içindeydik. McConnor ani bir hareketle geriye doğru yaslandı, tutmuş olduğu soluğu mutlu bir "Ah!" sesiyle ve duyulabilir tonda dudaklarından çıktı. Ben ise yine Czentovic'e bakmaktaydım. Daha son hamleler sırasında gözüme sanki daha bir solgunlaşmış gibi gözükmüştü. Fakat kendini tutmayı iyi başarıyordu. Görünüşte umursamaz bir ifade taşıyan donukluğu içerisinde ve rahat bir tavırla, taşları sakin el hareketleriyle karıştırırken, sordu:
"Beyler üçüncü bir parti daha isterler mi?"
Soruyu yalnızca konu üzerinde odaklaşarak, yalnızca oyun bağlamında sormuştu. Ama dikkati çeken nokta, bu arada McConnor'a bakmaksızın, gözlerini dosdoğru kurtarıcımıza dikmiş olmasıydı.
1 comment