Çılgınlık bütün bunlar.” Cate bana gülümsedi ve “Biliyorum,” dedi.
XVI
Bir sonraki ılık gecenin yağmurları ilkbaharı özgürlüğüne kavuşturdu. Ertesi sabah o durgun serinlikte mis gibi toprak kokuyordu. Sabahın yarısını ormanda, Pino’ nun patikasındaki dere yatağında eğrelti otlarını ve yaşlı ağaç gövdelerini gözleyerek geçirdim. Dino ile buralara gelişim sanki daha dün gibiydi, acaba daha ne kadar buralarda dolaşabileceğimi merak ettim; göğe bakarken bir kilise vitrayına benzediğini düşündüm. Belbo yanımda koşuyordu.
Dönüşte tırmandığım tepeden Fontane’nin yamacı görünüyordu. Pek çok kez Dino ile eve buradan bir yol bulmaya çalışmıştık. O gün çıplak ağaç gövdeleri arasından hemen avluyu seçtim. İki otomobil duruyordu Fontane’nin önünde. Yeşil-mavi renkteydiler ve çevrelerinde aynı renk giysili adamlar vardı. Midem bulandı, buz gibi donduğumu hissettim, kendi kendime onların Fonso’nun adamları olduğunu telkin etmeye çalıştım. Sanki güneş bile kararmıştı. Daha dikkatli bakınca, kuşkuma yer kalmadı, askerlerin elinde tüfekler vardı.
Bir-iki dakika kımıldayamadım; dere yatağına, pırıl pırıl gökyüzüne, aşağıdaki insanlara baktım. Kendimi düşünmüyordum, korkmuyordum hiç. Beni altüst eden, olayların böyle beklenmedik ortaya çıkışlarıydı; o evi pek çok kez tepeden seyretmiştim, her türlü tehlike aklıma gelmişti, ama böyle bir sahneyi -sabah erken ta tepeden bakışımı- hiç mi hiç tahmin etmemiştim.
Zaman azalıyordu. Ne yapmalıydım? Beklemekten başka ne gelirdi elimden? Her şeyin bitmiş olmasını, düne, boş avlu, var olmayan otomobillere geri dönebilmeyi dilerdim. Cate’yi düşündüm, Torino’ya inmiş miydi, acaba onu da Torino’da tutuklamışlar mıydı? Biraz daha yaklaşıp konuşulanları duymak istedim. Gene o mide bulantısını hissettim. Hemen Torino’ya koşmalı, tehlikeyi göze almalı ve Cate’yi uyarmalıydım. Onun hâlâ serbest olduğunu umut ediyordum.
Avluda hareketler görülüyordu. Etekler, sivil giysiler belli oluyordu, ama yüzler seçilmiyordu. Otomobile biniyorlardı. Evden askerler çıktı, onlar da bindiler. İhtiyar kadını tanıyabildim. Evi yakarlar mıydı acaba? Sonra uzaklaşan otomobillerin motor seslerini işittim.
Biraz daha zaman geçti. Kımıldamadım. Yeniden her şey dingin ve sakindi. ‘Eğer ihtiyarı bile götürdülerse, herkesi aldılar demektir.’ Belbo’yu fark ettim, ayaklarımın dibine çökmüş, hızlı hızlı soluyordu. Ona, “Aşağıya,” dedim ve ayağımla iteledim. Havlayarak kalktı. Korkumdan bir ağacın ardına gizlendim.
1 comment