Yemeğe eve gitmeyeceksen demek istiyorum...”

Sen gitmiyorsan ben de kalırım, tabii...”

Oldu anlaştık, ismin ne senin?”

Becky Thatcher, seninki ne? Sahi biliyorum, Thomas Sawyer?”

Thomas Sawyer... İşlerde bir terslik varsa beni böyle çağırırlar, ama her şey iyi gidiyorsa ismim Tom'dur. Sen bana Tom dersin, oldu mu?”

Tom, taş tahtasını saklayarak bir şeyler yapmaya başladı. Kız ne yaptığını tekrar görmek istedi, artık arkadaş olmuşlardı:

Ne yapıyorsun, göreyim.

Olmaz, göstermem.

Lütfen, görmek istiyorum.

Hayır, başkalarına söylersin sonra...”

İnanki söylemem...”

Görmesen daha iyi olacak ama...”

Kız, Tom'un elini kenara itmeye çalışıyordu, Tom önce direndi, sonra yavaşça elini çekti. Seni Seviyorum yazılmıştı taş tahtanın üzerine. Kız Tom'un eline bir tokat attı, ama sevinçle gülerek, “Ne utanmaz çocuksun sen!.. diye fısıldadı. Tam bu sırada Tom, kulağında şiddetli bir acıma duydu, kulağını bir kıskaç yukarı doğru sanki koparmak istercesine çekip sündürüyordu. Başını, kulağını kurtarmak isteyerek yana çekti. Öğretmenin parmaklarıydı kulağındaki kıskaçlar. Ayağa kaldırmak istiyordu sanki kendisini, kalktı ve çocukların yeniden başlayan gülüşmeleri arasında eski yerine götürüldü.

Öğle tatilinde Becky Thatcher'in yanına yaklaştı, kulağına ivedi ivedi, “Köşeyi döndükten sonra dar yolda yürü, ben de oraya geleceğim! diye fısıldadı.

Böylece Tom diğer arkadaşları ile okuldan ayrıldı. Becky kendi arkadaşları arasındaydı; az sonra, dar yolun ucunda buluşup tekrar okula döndüler. Herkes okula gitmişti, bahçe bomboştu. İşte yalnız kalmışlardı. Bir ağacın altındaki sıraya yan yana oturdular. Tom kalemi Becky'ye vererek elini kavradı, beraberce önlerindeki taş tahtaya ilginç bir ev resmi çizdiler. Resim bitince Tom, bütün içtenliğiyle, “Becky, daha önce hiç nişanlandın mı?”

Hayır, o da ne demek?”

Ne demek mi? Yani evlenmek için nişanlanmak canım?”

Hayır.

Peki, ister misin?”

Bilmem, nasıl olur acaba?”

Nasıl bir şey mi? Bir oğlana, onu sevdiğini, herkesten çok sevdiğini söylersin, olur biter. Hepsi bu kadar... Yani herkes böyle yapıyor işte...”

Herkes mi? Herkes dediğin kim?”

Tabii, haydi, sen de beni sevdiğini söyle, olup bitsin canım, böylece nişanlanmış oluruz. Bak işte, ben sana söylüyorum: Seni seviyorum.

Becky birkaç saniye düşündü. Direnir gibi oldu önce, sonra çok yavaşça, “Başını öbür tarafa çevir! diye fısıldadı. Tom başını çevirdi.

Dur, dur!... Önce bunu kimseye söylemeyeceğine söz ver...”

Peki, hiç kimseye söylemem, söz...”

Tom başını çevirdi, Becky dudaklarını Tom'un kulağına yanaştırarak fısıldar gibi bir sesle şöyle dedi:

Seni seviyorum...”

Sonra, telaşla yerinden fırladı, sıraların arasında koştu, bir köşeye büzülerek yüzünü önlüğünün eteğiyle sakladı. Ona yetişen Tom, boynuna sarıldı:

Becky, neden kaçıyorsun, seninle nişanlandık işte, başka yapacak bir şey kalmadı ki...”

Önlüğünü tutan elini aşağı çekip eteğini düzeltti. Becky kıpkırmızı olmuştu.

Peki, bitti işte, nişanlandık. Artık başkasını sevemez, başkasıyla evlenemezsin, tamam mı?”

Tamam, ne senden başkasını severim ne de senden başkasıyla evlenirim...”

Daha başka?”

Okula gidip gelirken, kimse görmeyecekse hep beraber olacağız. Balolarda birlikte dans edeceğiz, çünkü nişanlılar öyle yaparlar.

Bu çok hoş, bu sözleri daha önce hiç duymamıştım.

Oh, çok eğlencelidir nişanlanmak... Hatta ben ve Amy Lawrence...”

Ah, Tom, demek daha önce nişanlandın?”

Evet ama, o artık beni ilgilendirmiyor.

Tom boynuna sarılmaya çalıştı, Becky onu itti. Dokunursa ağlayacakmış gibi oluyordu. Tom üzüldü, hemen cebinden bir perde halkası çıkarıp uzattı Becky'ye:

Al, bak bunu sana veriyorum.

Becky halkayı öfkeyle kapıp yere fırlattı. Buna çok bozulan Tom'un gururu fena halde kırılmıştı. Hızla arkasına döndü, bahçeyi geçti.