Bir ressam gibi, birkaç adım gerileyip, eserine uzaktan baktı. Son bir çizgi çektikten sonra fırçayı yine kovaya daldırdı. Ben bağırdı:

Tom! Niye çalışıyorsun?”

Ah Ben! Sen misin? Geldiğini fark etmedim.

Yüzmeye gidiyorum. Sen de gelir misin?”

Görüyorsun ki işim var, şimdi gelemem.

Yüzmek iş değil mi?”

Belki! diye yanıtladı Tom, sonra konuşmasını şöyle sürdürdü:

Ama bu işten daha çok hoşlanıyorum.

Ne? Hoşlanıyor musun? dedi Ben. Başka biriyle mi konuşuyordu acaba?

Gerçekten hoşlanıyor musun Tom?”

Neden olmasın? Bir çocuk bir başına böyle bir tahta perdeyi badana etmek onuruna erebilir mi? Bahse girerim ki sen bir kere bile boyamamışsındır. Haksız mıyım?”

Bu, Ben'in fikrini değiştirdi. Tom ise özenle fırçasını sağa sola sallıyor, arada bir, geri çekilip eserini inceliyordu. Ben bir süre Tom'u dikkatle izledi. Sonra, Hadi Tom, biraz da ben boyayım... dedi.

Olmaz! diye yanıtladı Tom. Polly Teyze, tahta perdenin iyi boyanmasını istiyor. Bunu tek başıma yapmalıyım. Bitirdiğimde çok güzel olmalı. Teyzem, çok iyi boyamamı istedi.

Lütfen, azıcık yapayım.

Ben, senin de boyamanı tabii ki isterim. Ama teyzem Jim'e de, Sid'e de yaptırmadı. Burayı ben yapmalıyım. Bin çocuk gelse, iki bin çocuk da gelse buranın badanasını düzgün yapamaz.

Ne olur, biraz yapayım. Sana elmalarımın yarısını veririm.

Sevgili arkadaşım korkuyorum.

Tüm elmalarımı vereceğim.

Tom sevincini gizlemeye çalıştı, fırçayı isteksiz veriyormuş gibi uzattı Ben'e. İçinden sevinmekle birlikte, arkadaşına belli etmedi. Suratını iyice asıp Ben'e baktı. Büyük Missouri gemisi güneşte badana yapıyor, bizim kurnaz sanatçı ise bir ağacın gölgesine uzanmış elma yiyor, hem de yeni oyunlar hazırlıyordu.

Epeyce fırça çalan Ben, yorulunca işi bıraktı. Ben sırasını savınca, yeni avlar ardı ardına düştü Tom'un eline. Gelen arkadaşların amaçları Tom'a takılıp, onunla alay etmekti. Ben yorgun düşüp pes etmeden önce, güzel bir uçurtma karşılığında badana fırçasını Billy Fisher'e vermişti. Bunu öteki arkadaşları izledi. Saatten saate, üstelik Tom'u armağanlara boğarak badana gönüllüleri yenileniyordu. Sabah, elinde bir şeyi olmayan Tom, öğleye doğru servet içinde yüzüyordu. Tom'un hazinesi; on iki bilya, bir ağız mızıkası parçası, bir kırık makas, mavi bir şişe parçası, bir oyuncak tabanca, bir anahtar, bir tebeşir, bir cam kâse, bir sürahi, bir çinko asker, iki kurbağa yavrusu, altı kertenkele, tek gözlü bir kedi, bir kapı tokmağı, bir köpek tasması, bir çakı... Tom bütün gün, hiç çalışmamıştı ama, arkadaşlarının hamaratlığı sayesinde tahta perde üç kat boyanmıştı.

Bu arada Tom yeni bir şey keşfetti: İnsan bir şeyi elde edemezse onu ister. Eğer bir kişinin bir şeyi yapması gerekiyorsa bu iştir. Eğer yapmaya gerek duymuyorsa bu iş değildir. Bir arabayı sırf kendiniz için sürmek zevk, başkası için sürmekse iştir.


 

BAHÇEDEKİ KIZ

 

Tom, Polly Teyzeyi, kütüphane olarak kullanılan, evin arka tarafındaki odada, açık pencerenin önünde otururken buldu. Yaşamının tek dostu olan kedisi de karşısında uyuyordu. Polly Teyze dikiş dikiyordu. Tom'un verdiği görevi yapmayarak, kaçacağını düşünen Polly Teyze, onu karşısında görünce epeyce şaşırdı!

Şimdi gidip oynayabilir miyim teyzeciğim? diyordu Tom.

Ne? Ne kadar çalıştın ki?”

Hepsini bitirdim teyzeciğim!..”

Tom bana yalan söyleme. Bilirsin, yalana hiç tahammülüm yoktur.

Yalan söylemiyorum teyzeciğim, gerçekten hem de üç kat boya sürdüm.

Polly Teyze Tom'a inanmamıştı. Gözleriyle görmek için dışarı çıktı. Tom'un sözlerinin yüzde yirmisinin dahi doğru olduğunu görmek bile, Polly Teyzeyi mutlu ederdi.