Büyümek ve genişlemek seciyesi çok ve kavi olan milletler, bu seciyesi az veyahut zayıf olan milletlerin üzerine çullanırlar, memleketlerini zapt ederek içtimai varlıklarına nihayet verirler...
«İçtimaiyat» ismi müspet usuller ve derin tetkikler neticesi olarak daha taayyün etmediği zamanlarda birçok âlimler, hatta filozoflar milletlerin İçtimaî ruhiyatlarını sezemiyorlar ve ferdi mefhumlarının darlığından dışarı çıkamayarak hakikatten çok uzak felsefeler yapıyorlardı. Onlara göre harp fena idi. Vahşilik idi. Barbarlıktı. Sözde bir gün bütün insanlar kardeş olup barışacaklardı. İçtimai hakikatleri içine alamayan zihinlerinin hacmi pek küçüktü. Ve muharebenin asıl en doğru sebeplerini bilemedikleri için kendilerinden birtakım hayali sebepler uydururlar, meselâ, hükümdarların hırslarını, şan ve şeref arzularını esaslı amillerden biri sanıyorlardı. Halbuki hakikatte muharebe, milletlerin başlıca hayat nişaneleri olan büyümek ve yayılmak seciyeleri arasındaki içtinap olunamaz bir çarpışmadan başka bir şey değildir... Milletler tabii hayatlarını yaşadıkça muharebe en zaruri ve mutlak bir hâdise idi.
İçtimai müesseselerin fertler üzerindeki mehip tahakkümünü duyamayan evvel zamanın masum ve şair filozofları, «Beni âdem âzâ - yi yekdigerend, milletim nev - i beşerdir, vatanım ruy - i zemin- diye hakikati ihmal etmişler, kendilerinin marazı duygularını hep sahih sanmışlardır. Bu gaflet Avrupa’da «Anti militarizm, Anti patrıatızm - Vatan ve askerlik aleyhtarlığı» gibi münasebetsiz ve manasız cereyanların doğmasına sebep olmuştur. Fakat daima içtimai hakikat galebe çalmış, fertlerin hususi nefret ve feryatlarına rağmen milletlerin büyümek ve zayıflamak seciyeleri birbirleri ile çarpışmış, muharebeler birbirlerini takip etmiştir.
Muharebe içtimai bir müessesedir. İlim ve fen ne kadar terakki ederse etsin milletler ve yine milletlerden teşekkül eden zümreler içtimai hayatlarını sürdürdükçe esasi seciyeleri olan büyümek ve yayılmak arzusu da yaşayacak ve bunun neticesi olarak harp de yaşatan ve kuvvet veren bir müessese halinde payidar olacaktır.
Bugünkü Muharebelerin Sebebi
Bugünkü muharebelerin sebebi iki yüz seneden beri Avrupa muhitinin büyümek, yayılmak seciyesi İslâm dünyasına teveccüh etmişti. Çünkü karadan ve denizden hudutları hep bu dünya iledir. «İtilaf-ı Müselles» İslâm memleketlerini zapt ve istilâ ederken karşısında bütün Müslümanlar namına kılıç sallayan Türklüğü gördü. Kendi büyümek ve yayılmak seciyesini tatmin etmek için Türklerin namını tarihten silmeğe kalktı.
Rusya bizimle on bir defa muharebe etti. Çünkü büyümek ve yayılmak seciyesi bu milleti bizim üzerimize atıyordu. Deli Petro'nun vasiyetnamesi bu tehalükün ezelî bir lisanıdır. Bu meşhur vasiyetnamesinin birkaç maddesine bakınız:
Sekizinci Madde — Şimdiden Bahr-i Baltık’ın vecenuben Karadeniz'in sahillerine günbegün Rusların yayılmaları.
Dokuzuncu Madde — İstanbul’a ve Hindistan'a mümkün olabildiği kadar yaklaşıp İstanbul’a hükmeden bütün cihanın hakiki hükümdarı olabileceği kaziyesine binaen kâh Osmanlı, kâh Iran devletine mütemadi muharebeler ihdas olunarak Karadeniz’de tersaneler peyda olması için adım adım bu denize gitmek ve kezalik maksadın iyice husulüne çok lâzım bir mevki olması hasabiyle Baltık denizini zapt ve Basra körfezine kadar gidebilmek zımnında Iran devletinin zevali inhitatını tacil ile mümkün olduğu halde şarkın eski ticaretini Berrü Şam tarikiyle iade ederek cihanın anbarı mesabesinde olan Hindistan’a kadar gidilmesi...
On birinci Madde — Türklerin Rum ili kıtasından tard ve teb’ide Avusturya hanedanını tahsis edip İstanbul’un zaptında dahi ve ilh... İşte hep yayılmak ve büyümek temayülü... İngilizler Hindistan’a, Mısır’a el atıyorlar. Bülücistan’ı, Basra körfezini, hatta Irak’ı benimsiyorlardı. Ve bu tabii temayülün sarhoşluğu ile bütün bütün sersemleşip gâvurlaşıyorlardı. Başvekilleri Gladston ehli-i salip devrini açıyor, milletlerinin meclisine bir elinde Kur’an ile gelerek :
—Bu kitap dünya yüzünden kaldırılmadıkça bize rahat yok, diyordu. Fransa Tunus'u, Cezayir’i, Fas’ı yuttuktan sonra gözünü Suriye’ye dikmişti. Oraya terbiyesini soktu, «Cebel-i Lübnan» namıyla kendine bir şato yaptı.
Nihayet emelleri ve tabii temayülleri bir olan bu üç devlet birleştiler. İtilâf ettiler ve «İtilâf-i Müselles» zümresi halinde hareketlerine germi verdiler.
Yirminci asır ehl-i salibi başladı. Fakat yavaş yavaş ilerliyordu. Rusya Deli Petro’nun vasiyetnamesini yerine getiriyor, Türklüğü doymaz bir hırsla evvelâ parçalıyor ve sonra yutuyordu. Beş milyona yakın Türk nüfusu ile meskûn olan Azerbaycan'ı yutmak için İran’ın aşağısını müttefiki İngilizlere verdi. Sonra Rumeli’yi yavrularına kaptırarak aralarında pay etti.
1 comment