İtalya’yı da kendi ehl-i saliplerine sokmak hülyasıyla Trablusgarb’a karşı teşvik ve teşbi etti.

Rusya İngiltere ve Fransa ve bir emel üzerinde anlaşıyor ve birleşiyorlardı: Zapt ettikleri yerlerin Müslüman ahalisini ümitsiz esir sürüleri haline koymak için İslâm hilâfetini kaldırmak, hilâfetin sahibi olan Türkiye’yi mahvetmekti...

«İtilaf-ı Müselles» bu yayılmak ve büyümek kuvvetinin olanca şiddetiyle İslâm âlemine ve bilhassa hilâfet sahibi olan Türklüğe saldırırken Avrupa'nın merkezi muhasara da kalıyordu. Rus, İngiliz ve Fransız devletleri Almanlığı ortalarına almıştı. Almanlık büyümek ve yayılmak ihtiyacını tabiatıyla bulunduğu yerde tatmine başladı. Ve bunun için son senelerde Avrupa'nın merkez kısmı ile muhit kısmı arasında dehşetli bir düşmanlık baş gösterdi. Almanlık müttefiki Avusturya ile gittikçe büyüyor, kuvvetlendikçe kuvvetleniyordu. «itilâf-ı Müselles» kuşkulandığı bu kuvvetin daha ziyade artmasına müsaade edemezdi. İlk fırsatta dağıtmak ve parçalamak için üzerine atıldı.

Ve toplar patladı...

Bizimle beraber bütün İslâm âlemi de artık duramazdı. Almanlarla aynı düşmanlara mâlik olduğumuz için aramızda tabii bir ittifak doğdu. Nihayet ordularımız Kafkasya ve Mısır’a yürüdü.

Hu muharebenin sebebi Avrupa merkezinin muhite doğru nüfusça, ticaretçe büyümesini «İtilâf-ı Müselles» in çekememesidir. Demek esas cihetiyle bu harbin menşei bir dereceye kadar iktisadidir.

Milletlerin Mefküreleri

Bir insanın nasıl ruhu, hissi ve vicdanı varsa milletlerin de İçtimaî ruhları, hisleri ve vicdanları vardır. Ve mefkûreler milletlerin bu vicdanından doğar. Asla birkaç kişinin eseri değildir. Her milletin kendi varlığını mukaddes bir hâle içinde duyması âtesin bir idraktır ki buna mefkure derler. Mefkuresi olmayan bir millet ölmüş demektir. Çünkü bu suretle fertler milletin varlığını duymuyor ve canını onun uğrunda fedaya hazır bulunmuyor demektir.

Bir cemaatın mefkuresi diğer cemaata göre şüphesiz taarruzidir.

Tedafüi bir mefkure hatta tahayyül bile olunamaz.

Bugün milletlerde ırk esası aramak, «Elkimya» ile meşgul olmaktan ziyade gülünçtür. Millet : bir lisan konuşan, bir din, bir terbiye, bir maarifle birbirine merbut insanların mevcududur. Bir milleti siyasi hudutlar asla ayıramaz.

Dikkat edersek anlarız ki: Milletlerin mefkureleri lisan, din, terbiye, can ve his kardeşlerini birleştirip hepsini siyasî bir hudut içinde toplamak ve her türlü menfaatlerini temin etmekten başka bir şey değildir.

F.: 2 / 17

Pancermenizm, Pan Islâvizm, Panelenizm nedir? Cermen ve İslâv mefküreleri mâlûm... Kemiyetçe dünyanın en küçük milleti olan Rumluk’un mefkuresine bakalım. Bu hemen hemen tekâmül etmiştir. Dünyada ne kadar Rum varsa hepsi bir lisanla konuşur. Edebiyatları birdir, dinleri, birdir. Terbiye ve mefkureleri birdir. Bugün, bir Atinalı, bir Giridli, bir Morali, bir adalı, bir İstanbul'lu, bir Trabzon’lu, bir Filibe’li, Rum’un ruhları, hisleri, düşünceleri bir ve aynıdır.

Pan elenizm mefkuresi; yüzlerce maddî coğrafî ve etnoğrafî manialara rağmen yalnız bu millî ittihat ile kanaat edemez. Kuvvetsizliğine, vasıtasızlığına bakmadan bütün Rumları siyasî bir hudut içinde birleştirmeğe, İstanbul’u zaptedip eski Rum - Bizans İmparatorluğunu teşkile çalışır. Mektep kitapları, şairlerinin nağmeleri, ediplerinin kalemleri hep bu emeli tekrarlar. Orada resmî hükümet bile bu mefkûrenin hâdimidir. Kralları Kostantin’i Bizans İmparatoru addeder. Bizans imparatorluğunun merasimini yapar ve Bizans hanedanını devam ettirmek fikriyle yeni hükümetlerinin ikinci kralına «On ikinci Kostantin» derler.

Sonra İtalyanların (İredantizm) i nedir?

Bulgarlar niçin Makedonya’ya âh çekerler?

Bir millet, lisan din ve terbiye kardeşlerini siyasî bir hudut içinde birleştirdikten sonra yine mefkûresi iflâs etmez. Belki daha ziyade büyür, manevi bir haşmet kesbeder. Terakkisi, kuvveti, saadeti, medeniyeti artar, son dereceye yalaşır.