Şu anda bütün kitaplardan, özellikle romanlardan nefret ettiğini hissetti Gordon. Düşüncesi bile iğrendiriyordu insanı: böyle bir yığın değersiz şeyin, bir tek odada toplanmış, kümelenmiş oluşu.. Onun dört-duvarı bunlardı işte.
Dükkânın ön tarafına geçti. Bu arada, eliyle saçlarını da düzeltmeyi ihmal etmemişti. Cam kapıların ötesinde kızlar olabilirdi zira. Aslında, pek de yakışıklı sayılmazdı. 1.68 boyundaydı. Uzun saçları yüzünden, başı, vücuduna göre biraz büyükmüş hissini veriyordu. Ufak-tefek yapısının farkındaydı Gordon. Birisinin kendisini seyrettiğini sezdiğinde, hemen göğsünü şişirir, başını arkaya atar ve basit insanları çok zaman etkileyen kibirli bir tavır takınırdı.
Fakat dışarıda kimsecikler yoktu. Bu kısım, mağazanın en güzel, en iyi düzenlenmiş yeriydi. Camekândakiler hariç, iki bin kadar kitap vardı burada.
Gordon, bakışlarını caddeye çevirdi. Hava kötüydü, rüzgâr gittikçe artmaktaydı. Kasımın on üçüydü bugün. Kitabevi, dört caddenin kesiştiği bir köşebaşındaydı. Solda, dükkânın içinden görülebilen, büyük bir karaağaç vardı. Yaprakları çoktan dökülmüştü. Sayısız ince dalları, gökyüzünün grisinde, kahverengi danteller çiziyordu. Tam karşıdaki tahta-perdelerin üzerinde ise, kuvvet verici yiyecek ve ilâçların ilânları yer almaktaydı: Reklâmcılığın yarattığı boş, mânâsız, iyimserlik dolu suratlar... Q.T. Sos’u, Truweet Kahvaltı gevrekleri, Kanguru Burgundy, Vitamalt Çikolataları, Bovex... Bunların içinde en çok Bovex’in reklâmı sinirine dokunmaktaydı: Gözlüklü, fare - suratlı bir adam, bir masada oturmuş, beyaz bir fincandan Bovex yudumlamaktaydı. «Köşedeki masa, yemeğini Bovex ile çeşnilendiriyor» diye yazılıydı resmin altında da.
Birden camdaki kendi hayâline gözü takıldı Gordon’un: Daha otuz yaşında bile olmamasına rağmen, oldukça yıpranmış bir yüz.. Solgun, derin çizgilerle dolu., insanların makbul saydıkları geniş bir alın; buna karşılık yüze, oval değil de, armut biçimi veren küçük, sivri bir çene.. Kumral, iyi taranmamış saçlar; elâ gözler... Yeniden uzaklara baktı. Bugünlerde aynalardan nefret ediyordu.
Dışarıda, artık herşey rüzgârın hâkimiyetine girmişti. Yerlerdeki kuru yapraklar hışırdıyor, karaağacın dalları batıya doğru eğiliyordu. Sağ taraftaki yan sokakta, kaldırım boyunca uzanan çıplak kavak ağaçlarının da belini bükmekteydi rüzgâr. Bu hava, kışın ilk habercisiydi.
1 comment