Onların yoksul evlerinden, kılıksızlıklarından, renksiz hayatlarından, para sıkıntılarından iğreniyordu.

Okulda hiçbir başarı sağlayamamıştı. Değil burs kazanmak, orta halli bir öğrenci bile olamamıştı. Fakat hoşuna giden sahalarda kabiliyetlerini geliştirmeye çalıştığı inkâr olunamaz : Okul müdürünün; kiliseye topluca gittikleri günlerde, mihraptan öğrencilere hitap ederek, açıkça kara listeye aldığı kitapları büyük bir hazla okuyordu. Zamanla birçok sosyal konuda aykırı inançlar beslemeye başladı. Bu arada şiir yazmaya, da koyulmuştu. Kısa bir süre sonra şiirlerini, Athenaeum, Yeni Çağ, Haftalık Westminster gibi edebiyat dergilerine göndermeye başladı. Tabii bunların hiçbiri de yayınlanacak değerde görülmüyor, geri gönderiliyordu. Gordon, kısa zamanda kendisi gibi edebiyata meraklı öğrencilerle ilişki kurdu. O sıralar, savaş- sonrası İngiltere, ihtilâlci fikirlerle kaynamaktaydı, her okul bu gelişimden kendisine düşen payı almaktaydı. Genç zihinler, eşyanın tabiatı gereği radikal fikirlere rağbet gösteriyorlar, eski kuşağa büyük bir öfkeyle karşı çıkıyorlardı. Yaşlılar ise, bu ani gelişmeden ürkmüş, ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Gordon ve arkadaşları, bütün bir ders yılı boyunca, Bolşevik adlı bir dergi yayınladılar. Sosyalizmi savunuyor, İngiltere İmparatorluğunun sömürgelerini terk etmesini istiyorlardı. Ah ne günlerdi onlar!. Eh, onaltı yaşındaki her çocuk biraz sosyalisttir, insan o yaşlarda, yem’in ardındaki o koskoca oltayı pek farkedemez.

Gordon; zamanla bu para meselesinin içyüzünü, çocuksu bir yoldan da olsa, kavramaya başladı. Diğer insanlardan çok daha genç bir yaşta, modern reklâmcılığın madrabazlıktan başka bir şey olmadığını anladı. İlk dikkatini çeken ve onu uyandıran, metro istasyonlarında rastladığı reklâm afişleri olmuştu. Ama bir gün gelip, kendisinin de bir reklâmcılık şirketinde çalışacağını hiç düşünmemişti. Ne var ki iş, sadece reklâmcılığın bir dalavereden ibaret olduğunun anlaşılması ile bitmiyordu. Zamanla bu konuda daha da derinleşti Gordon : Toplumdaki para tutkusu, âdeta bir tapınma halini almıştı. Eskiden Tanrı, insanlara ne ifade ediyorsa, şimdi para onu ifade etmekteydi. İyilik ve kötülük kavramlarının ise hiçbir anlamı kalmamıştı; geçerli olan sadece başatıydı. On Emir’den geriye yalnız iki madde kalmıştı : «Para Kazanacaksın» ve «işinden Atılmamaya Çalışacaksın».. işte bu sıralardadır ki Gordon, «Pantolonu Yamalı Hayırseverler» adlı kitapla karşılaştı ve her-şeyini rehine vermiş, açlıktan kıvranan, buna rağmen kılıç çiçeğinden ayrılmayan marangozun hayatını okudu. Bundan böyle, Gordon’un bir çeşit sembolü oldu kılıç çiçeği. (Evlerin pencerelerinde kılıç çiçekleri bulunmakta devam ettiği sürece, İngiltere’de ihtilâl olmayacaktır.)

Artık akrabalarından eskisi kadar nefret etmiyor, onları hor görmüyordu. Onların niçin böyle olduklarını anlamaya başlamıştı : Mesele, sadece, yoksulluk değildi; yoksulluğa rağmen kibar, saygıdeğer görünme çabaları idi. Oysa yapılması gereken; para olsun-olmasın, hayatın akışına karışmak, yaşamaktı. Tıpkı aşağı sınıfların yaptıkları gibi..

Bütün bunları dikkate alan Gordon, hayat yolunun ikiye ayrıldığına karar kıldı nihayet: insan ya zengin olurdu, ya da zengin olmayı bilhassa reddederdi. Ya sevecektin parayı, ya da onu hor görecektin.