O yüzden olacak, sayılarla ilgili herşeyden nefret ederdi. Tabii bu durum, Comstock Dede’nin onu bir muhasebeci yapmasına yetti. 1922’de öldüğünde, henüz elli altı yaşında olmasına rağmen, hayli yıpranmıştı.
Comstock’lar, hiç de parlak bir durumda olmamalarına rağmen kibarlık tasladıklarına göre, Gordon’un öğrenimi için her türlü fedakârlığı yapmak zorunda olduklarını düşündüler. Ah ne büyük bir yüktü şu öğrenim meselesi! (Tabii öyle olurdu bu durumda : Oğlunu doğru-dürüst bir devlet okuluna göndereceğine bir özel okula verir ve bu yüzden de, bir musluk tamircisinden daha berbat bir geçim seviyesine düşer, orta sınıf mensubu baba..) Gordon, yıllık ücreti 120 sterlin civarında, gösterişli fakat aslında hiç de iyi bir öğretim kurumu olmayan bir okula gönderildi. Bu ücret, evde, büyük fedakârlıklara yol açıyordu. Gordon’dan beş yaş büyük olan Julia, sırf o yüzden hemen hemen hiç öğrenim göremedi. Gordon, «erkek çocuk» tu ve kız çocuğun erkek çocuk için bazı fedakârlıklara katlanması çok tabii idi. Ayrıca; daha işin başından, ailece Gordon’un «akıllı» olduğuna karar kılınmıştı. Bu müthiş akıllılığı ile burslar kazanacak, hayatta büyük başarılar elde edecek, ve aileyi eski refahına ulaştıracaktı. Buna da en çok Julia inanmıştı. Julia, Gordon’dan çok daha uzun boylu, hantal bir kızdı, ince bir yüzü, ve uzunca bir boynu vardı, ilk gençlik çağında bile, karşısındakine bir kazı hatırlatan kızlardandı Julia. Fakat iyi huylara ve müşfik bir tabiata sahipti. Eve bağlı, ev işlerinden pek başını kaldırmayan, süpüren, diken, pişiren, yıkayan bir tipti Julia. Daha onaltı yaşındayken bile evde kalmış bir kız hissini uyandırıyordu. Bütün hayatını Gordon’a adamıştı. Ona annesinden de iyi baktı; okula giderken erkek kardeşi temiz giyinsin diye kendisi giymedi, giydirdi, yemedi yedirdi; ufak cep harçlıklarını biriktirip onu hiçbir Noel ve doğumgününde hediyesiz bırakmadı. Tabii Gordon da büyüyünce ablasına olan borçlarını ödedi (!) hemen : akıllı ve güzel olmadığı için onu hor görmeye başladı.
Gönderildiği okulların en kötülerinde bile, hemen hemen bütün çocuklar Gordon’dan daha zengindiler. Kısa zamanda onun durumunu farkettiler. Böylece Gordon için bir cehennem hayatı başladı. Muhakkak ki bir çocuğa yapılacak en büyük eziyet, onu; kendisinden daha iyi giyinen, yiyen, içen, bol cep harçlığına sahip çocukla aynı okula göndermektir. Diğer zengin öğrencileri görerek yoksulluğunun farkına varan çocuk, hiçbir yetişkin insanın tasavvur edemeyeceği kadar büyük acılar çeker, işte o günlerde Gordon da aynı durumdaydı. Bütün okul günleri, zevahiri kurtarmaya çalışmak, çevrede ailesinin çok zengin olduğu intibaını uyandırmaya uğraşmakla geçiyordu. Ah, ne acı günlerdi onlar! Sözgelişi; her öğretim döneminin başlangıcında, bütün öğrenciler, herkesin içinde, evden kaç para getirdiklerini okul müdürüne bildirmek zorundaydılar. Eğer sıranız geldiğinde on şilin’den aşağı bir meblâğ çıkarsa ağzınızdan, seyreyleyin diğer çocukların yuhalarını, alaylı sözlerini!. Ya bir de, arkadaşlarının, Gordon’un otuzbeş şilin’lik bir hazır elbise giymekte olduğunu keşfettikleri gün!. Fakat Gordon’un en korktuğu olay, ailesinin onu okulda ziyaret etmeye gelmeleri idi. O zamanlar henüz dini inançlarını kaybetmemiş olan Gordon, Tanrıya yalvarır, ana-babasının okula gelmemelerini dilerdi... Aradan yirmi yıl geçmiş olmasına rağmen, o günlerin acı hâtıraları, Comstock’ların bu son ferdini hâlâ etkilemeye devam etmekteydi.
Bütün bunların sonucu, genç çocukta paraya karşı büyük bir tutku belirdi. Akrabalarından nefret ediyordu. Annesinden, babasından, Julia’dan, hepsinden..
1 comment