Kralın More'un dileğini yerine getirmekle kalmayıp, onu Lord Chancellor'luğa atadığı haberi de duyulur. Gerçi burada bir tarih yanlışı vardır; çünkü More ancak on iki yıl sonra, yani 1529'da bu göreve getirilmiştir, ama Mayıs 1517 olaylarında gösterdiği yararlığın, yargıç olarak saygınlığını pekiştirdiği de su götürmez. Thomas More, bu ayaklanmadan bir yıl sonra "King's Council'e girdi; yani Sekizinci Henry'nin danışmanı olarak görev aldı. 1516'da Kral, More'un, sarayında hizmet etmesini istemiş, More ise buna yanaşmamıştı. İlerde göreceğimiz gibi Utopia'nın başlangıncında, More'un sözcüsü olarak konuşan Raphael Hythloday'in sarayda hizmet görmenin olumsuz yanlarını açıkladığı oldukça ilginç bir parça vardır. Gelgelelim Sekizinci Henry tuttuğunu koparan cinsten bir adamdı. Thomas More'u hizmetine almayı da aklına koymuştu. Erasmus, von Hutten'e mektubunda Kralın bir işi çözümlemek üzere More'u yabancı ülkelere gönderdiğini, elçisinin elde ettiği başarıyı gördükten sonra da, artık onsuz yapamayacağını anlayıp More'u saraya "sürüklediğini" anlatır. "Sürükledi" tam yerinde bir deyimdir; çünkü herkes saraya girebilmek için uğraşırken, More saraydan kaçabilmek için elinden geleni yapıyordu. Ama Kral, ülkesinin en yetkili adamlarını çevresinde toplamaya karar vermişti. More'un, bunların arasına katılmaktan başka çaresi yoktu. Erasmus, aynı mektupta, "Şimdi Kral, hem dost hem de özel danışman olarak More'a öyle değer veriyor ki, ondan bir dakika olsun ayrılmak istemiyor," der. Başka bir mektubunda da, "More düpedüz saray adamı oldu; hep Kralın yanında," dedikten sonra şunları ekler: "Saraya sürüklenen More'un haline üzülebilirdim. Böyle bir Kral ve bunca bilgili yurttaş arasında, orası her ne kadar bir saraydan çok bir üniversiteye benziyorsa da, bizi oyalayacak haberler alamayacağız artık Utopia'dan. Ama üzülmüyorum; çünkü biliyorum ki eğlenip gülmek gösterişli törenlerde omuz üstünde taşınmaktan daha çok hoşuna gider More'un." More'a gelince, "kendini Kralların ıvır zıvır işlerine vermediği için," Erasmus'u övmekle beraber, belki de ilkin tümüyle umutsuz değildi saraydan. O sıralarda arkadaşı Fisher'e yazdığı mektubun birkaç satırından anlıyoruz bunu:
"Saraya girmek istemediğimi herkes biliyor.^ral da bu yüzden ikide birde takılıyor bana. . Ne var ki, Kralın bilgisi de iyiliği de her gün arttığı için, saray yaşantısının yükü gün geçtikçe hafifliyor gözümde." Lord Mountjoy'un, hocası Erasmus'a yazdığı bir mektupta anlattığına göre, bilgili adamlara hayran olan, "onlarsız yaşamaya değmez" diyen Sekizinci Henry, Thomas More'u ayrıca seviyordu. Öyle ki, Kralın ona bu aşırı düşkünlüğünden ötürü, More'un rahatı kaçmıştı. Sekizinci Henry'nin sofrasında sohbete katılmak, onunla saatlerce felsefe, hukuk ve dinbilimle ilgili konuları tartışmak, gece yarıları sarayın damına sürüklenip yıldızlar ve gezegenler üstüne Krala bilgi vermek zorundaydı. Böylece bir ay süreyle evine gidemediği oluyor, çoluğunu çocuğunu göremiyordu. Damadı William Roper'in anlattığına göre, Sekizinci Henry'nin elinden kurtulabilmek için, More ara sıra aptal rolü oynar, abuk sabuk sözler söylermiş. Ama gene de onun peşini bırakmayan Kral, bu kez de Chelsea'deki eve bir baskın yapar; kolunu More'un boynuna dolayıp, onu konuştura konuştura bahçede bir aşağı bir yukarı yürütüp dururmuş.
Ne var ki, gerçeği her zaman görebilen More, Sekizinci Henry'nin ona gösterdiği bu aşırı düşkünlüğe pek fazla güvenmiyor olsa gerekti. Çünkü günün birinde, damadı, böylesine yüce bir kralın sevgisini kazanmakla, kayınbabasının çok mutlu olduğunu söyleyince Thomas More, "Kralın bana gösterdiği sevgiyle gururlanmamam gerek, oğlum Roper," demiş ve Fransa ile İngiltere arasındaki savaşa değinerek, "Kellem sayesinde Fransa'da bir kaleyi ele geçireceğini bilse, kellemin uçacağından hiç kuşkun olmasın," diye eklemiş. Nitekim dediği de olmuştur: Sekizinci Henry'nin çıkarlarıyla More'un inançları çatışır çatışmaz, Kral hiç çekinmeden, bu pek sevgili dostunun canına kıymıştır. Ne gariptir ki, toplumda yerinin gittikçe yükseldiği, şanının şerefinin gittikçe arttığı bu yıllarda More, başına gelecekleri sezmişçesine, hep ölümü düşünür, hep ölüme hazırlanır. 1518'de yayınlanan Latince Epigrams'larının çoğunda yoğun bir keder havası vardır. Bunlarda temel düşünce, yaşamın insanı ölüme götüren bir yol olduğu inancıdır. Başka bir yazısında da tüm sorunun ölüme hazırlanmak olduğunu söyler, dünyayı bir zindana, insanları ölüm cezasına çarptırılmış tutuklulara benzetir. Çağdaşlarının hepsinin bildikleri gibi, More yükselme hırsından tümüyle arınmış bir insandı.
1 comment