Artık bir hırsızdı, kendi cezasını kendi vermeliydi. Burada, bu gürültü patırtının içinde aynı umutsuz kararı taşıyan bir kişinin daha bulunmasının ne kadar da tuhaf bir uyarı olduğunu hissetti Bayan de Prie. Ama elbette bu çocuk gençti, sağlıklıydı, yine mutlu olabilirdi; ona henüz yardım edilebilirdi. Delikanlıyı odasına çağırıp ona beş yüz Louis altını armağan etti. Mutluluktan tir tir titreyen çocuk, kadının ellerini öptü. Çocuğu uzunca bir zaman yanında alıkoydu kadın, ama çocuk ondan hiçbir şey istemedi, ne bakışlarıyla ne de hareketleriyle. Kadın ürperdi: Aşkı artık parayla bile satın alamıyordu. Böylece kararlılığı iyice bilenmiş oldu.
Çocuğu gönderdi, kendisi de salona indi. Salonun kapısını açtığında yüzüne kahkahalar çarptı, neşeli sesler, renkli insanlar salonu bir bulut gibi kaplamıştı. Karşısında eğlenenlere, dans edenlere, kendisinin mezarı üzerinde kahkahalar atanlara karşı birden bir nefret uyandı içinde. Bu insanların hepsinin yaşayacağını ve mutlu olacağını düşününce içini kıskançlık bürüdü.
Bu insanları rahatsız etmek, ürkütmek, kafalarını karıştırmak, yüzlerinden gülüşlerini silmek için yanıp tutuşuyordu. Ansızın, insanların taşkınlığı bir an için azalıp salonu sessizlik kapladığında, doğrudan, “Burada bir ölü bulunduğunun farkında değil misiniz?” diye soruverdi.
Bir an ortalık karıştı. Ölüm sözcüğü, sarhoşların yüreğine bile çekiç darbesi gibi inmişti. Herkes aynı anda birbirine soru sormaya başladı. Ama Bayan de Prie, buz gibi bir sesle, yüzünün ifadesini değiştirmeden, “Ölü benim,” dedi. “Bu kışı çıkartmayacağım!”
Bu sözleri öyle ciddi, öyle kederli bir sesle söylemişti ki, herkes susup birbirine baktı. Ama bu, yalnızca bir saniye sürdü. Sonra köşelerin birinden, renkli bir top gibi fırlatılan bir şaka duyuldu, bir başkası ona karşılık verdi, salondaki coşku dalgası bu alışılmadık düşünceyle canlanmışçasına köpürerek kabardı yine ve ilk şaşkınlığın yarattığı huzursuzluğu içine gömdü.
Bayan de Prie hiç sesini çıkarmadı. Artık geri dönüş olmadığını biliyordu. Ama kehanetine daha da şaşırtıcı bir hava vermek için sabırsızlanıyordu. Kumar oynanan yuvarlak masalardan birine yaklaştı, açılacak kartı bekledi. Siyah yedili açıldı. “Öyleyse 7 Ekim’de.” Elinde olmadan yarı duyulur bir sesle söylemişti bunu.
Yanındakilerden biri, “7 Ekim’de ne olacak?” diye sordu.
Sakince baktı ona: “O gün öleceğim!”
Herkes güldü. Bu şakayı birbirlerine anlattılar. Hiç kimsenin kendisine inanmadığını görünce Bayan de Prie taşkın bir sevinç duydu. Demek yaşarken artık onun hiçbir sözüne inanmayacaklardı, öyleyse onun kendileriyle nasıl da kötü bir oyun oynamış olduğunu ölünce görsünlerdi bakalım. Onlardan üstün olmanın, keyfin, hafiflemenin verdiği harika bir duygu kapladı içini, öyle seviniyor, karşısındakileri öyle hor görüyordu ki, neredeyse kendini tutamayıp haykıracaktı.
Yan tarafta müzik çalıyordu. Dans başlamıştı. O da sıraya girdi ve hiç etmediği kadar iyi dans etti.
O andan başlayarak yaşamı yeniden anlam kazandı. Kendisini ölümsüz kılacak bir iş hazırlamakta olduğunu biliyordu.
1 comment