Ara sıra tembel bir esinti bu beyaz tülü dağıtıyor, tülün arasından ağır arabaların karaltıları, dağınık sıralar halinde dizilmiş askerler, bitkin durumda, ayaklarını sürüyerek ilerleyen atlar görünüyordu; deneyimli bir albayın askerleriyle koruduğu bir erzak koluydu bu. Beyaz yol, dalga dalga sıralanan tepelerin balçıklı toprağından kıvrıla büküle, eğri büğrü yükseliyor, batmakta olan güneşin kıyılarını kızıla boyadığı, mor alevlere bürünen küçük bir ormana yöneliyordu. Toz bulutu, gıcırtılı konvoyu sessizce bekleyen ağaçların gölgesine doğru ağır ağır ilerledi.

Birden, karanlığın içinden füze gibi bir silah sesi duyuldu. Belli ki bir işaretti bu. Bir saniye sonra da, yerine mıhlanmış gibi duran konvoyun üzerine doğru amansız bir yaylım ateşi başladı. Ellerini tüfeklerine atma fırsatı bulamayan askerler sağa sola yuvarlandılar, ürken atlar kişneyerek ileri atıldılar, arabalar ya devrildi ya da boğuk bir sesle tokuştular. Albay bir bakışta durum değerlendirmesi yaptı: karşı koymak delilik olacaktı, kaçmaksa tehlikeliydi. Haykırışı gürültüyü trompet sesi gibi bastırdı. Yükü ve yaralıları düşmana terk ederek yana kaçmalarını emretti askerlere. Küçük trampetçinin titreyen ellerinin altında trampet deli gibi takırdadı, Fransızlar itişe kakışa, telaşla, önlerine çıkanı devirerek yolun sol tarafına, ormanın içine daldılar, ormandaki ağaçlar tuhaf bir biçimde hareketlenmeye başlamışlardı. Alışık olmadıkları yükün etkisiyle eğilen ağaçların tepelerinden şimşekler fışkırıyor, karanlık siluetler siyah yılanlar gibi dallardan aşağı kayıyorlardı; bazen de boğuk bir sesle, dev bir meyve gibi, öfkeyle geri yaylanan dallardan insan kütleleri düşüyordu aşağı. Çalılıkların arasına sinmiş olan İspanyollar, yamacın tepesindeki düzlüğe ulaşmak amacıyla umarsızca ileri atılan Fransızların neresi olduğuna bakmadan karanlığa sapladıkları süngülerinden kaçıyorlardı. Bir yandan da silahların ve çığlıkların gürültüsü boğuk bir sesle yükseliyor, ürkütücü bir yankılanmayla son buluyordu. Elinde tabancası ve kılıcıyla albay en önde koşuyordu. Birden eli kasıldı, kolu havayı tutmak istercesine yukarı atıldı. Ayağı bir ağacın köküne takılmış, birden ileri fırlayınca da başı ağaca şiddetle çarpmıştı; albay boş bakan gözlerle bir çalılığın kuytusuna düştü ve çalılığın dalları hızla üzerine kapandı. Bayılan adamın yanı başında çatışma sürüyordu.

Albay gözlerini açtığında tek başına, karanlık ve sessizlik içinde yatıyordu. Başının üstündeki dallar akşamla kararan gökyüzüne doğru sallanıyorlar, havayı boğuk bir uğultuyla dolduruyorlardı. Başını kaldırmak istediğinde dudaklarının kanlı olduğunu hissetti. Ne düşündüğünü bilemeden, yüzüne kamçı gibi inmiş olan incecik ağaç dallarının bıraktığı izleri elleriyle yokladı. Birden her şeyi hatırladı. Baskının yapıldığı yerden doğru rüzgâr belli belirsiz, koşumlu atların ve uzaklaşan tekerleklerin birbirine karışan gürültüsünü getiriyordu; sesler gitgide uzaklaşıyordu. Galip gelen haydut çetesinin ganimetini kaçırdığı anlaşılıyordu. Aklının başına gelmesiyle birlikte yoğun bir acı da duydu: albay artık karar verme olanağının bütünüyle kendi elinden kayıp gittiğini, bundan böyle kaderin eline düşmüş olduğunu anlamıştı. Bilmediği bir ormanda, düşman ülkesinde bir başınaydı. Kılıcının parıldaması, yerdeki çalı çırpının çıtırdaması, düşmanın eline geçmesine yeterdi; asilerin işkencesine hazır, savunmasız bir av olurdu. Çünkü Augereau yollara darağaçları döşediğinden beri, İspanyollar yargılanmadan kurşunlandığından beri, Fransızlar, terk edilmiş köylerde dehşet verici intikam izlerine rastlar olmuşlardı; ağır ateşte yakılan askerlerin kömürleşmiş bedenleri, kazığa oturtulmuş tutsakların çürümekte olan cesetleri, çekilen işkencelerin ve insanlık dışı bir gaddarlığın korkunç tablolarıydı bunlar. Bütün bunlar zihninde bir anda, apaçık beliriverince albay titredi, ateşi çıkmış gibi sarsıldı. İçine kısıldığı bu belalı orman, çevresinde gitgide karararak uğulduyordu.

Acele bir karar almak istemeyen albay bekliyordu. Tek çare kaçmaktı, bu ormandan gece kaçmalıydı, ya Hostalrich’e doğru kaçacaktı ya da yeniden Fransız birliklerine rastlayana kadar yolda geri yürüyecekti.