Onlarca yıl insanların arasında yüzmüş, ama bu dalgalardan beslendiğini, onların kendisini taşıdığını hiç bilmemişti, şimdi, bir balık gibi yalnızlığın kıyılarına fırlatıldığında çaresizlik ve şahlanmış acılar içinde çırpınıyordu. Hem donuyor hem alev alev yanıyordu. Bedenini yokluyor, buz gibi olduğunu anlayınca dehşet içinde kalıyordu, içindeki bütün duyusal sıcaklık sanki silinip gitmişti, damarlarındaki kan jelatin gibi ağır ağır akıyordu, kendi cesedinin içine gömülmüş olarak burada, bu sessizlikte yatıyordu sanki. Birdenbire içi kavrulur gibi oldu, çaresizlik içinde hıçkırdı. Şaşırdı, buna karşı koymak istedi. Ama odada yalnızdı, rol yapması gerekmezdi, ilk kez kendisiyle baş başaydı. O acıtan zevke içinden gelerek bıraktı kendini, buz gibi yanaklarından aşağı süzülen sıcak gözyaşlarını hissetti, o korkunç sessizlikte kendi hıçkırıklarını dinledi.
Papazın ziyaretine karşılık vermek için hiç zaman geçirmedi. Evi bomboştu, mektup gelmiyordu, Paris’te insanların aracılara, ricacılara pek zaman ayırmadığını kendisi de biliyordu; bir şeyler yapmak istiyordu, ne olursa olsun, tavla oynamak, gevezelik etmek ya da konuşan birini seyretmek; gitgide tehditkârlaşarak, tehlikesini artırarak yüreğini sıkıştıran o can sıkıntısını herhangi bir şeyle engellemek istiyordu. Köyden koşarak geçti; kendisine yaşadığı sürgünü anımsatan Courbépine’in adıyla ilgili olan her şeyden nefret ediyordu. Papazın evi köy yolunun sonunda, yeşillikler içindeydi. Ev bir samanlıktan daha yüksek değildi, ama küçücük pencerelerini çiçekler sarmış, birbirine dolanarak kapıdan aşağı sarkmıştı; çiçeklerin o tatlı ağına takılmamak için kapıdan geçerken eğilmek zorunda kaldı.
Papaz yalnız değildi. Yanında, çalışma masasının karşısında genç bir adam oturuyordu, Bayan de Prie’nin ziyareti öylesine şaşırtmıştı ki papazı, adamı aceleyle, yeğeni olarak tanıştırdı. Papaz onu eğitiyordu; papaz olmayacaktı genç adam, papaz olmak birçok şeyden vazgeçmek demekti. Bu söylediği ince bir şakaydı elbette. Ama Bayan de Prie’yi gülümseten, bu biraz da beceriksizce yapılan kompliman değil, kıpkırmızı kesilen ve nereye bakacağını şaşıran genç adamın kendini eğlendiren utangaçlığı oldu. Kemikli, kırmızı yanaklı bir suratı, sarı saçları ve saf bakan gözleri olan iriyarı bir köylü genciydi karşısındaki. İncelikten yoksun kolları ve bacaklarıyla hantal ve vahşi duruyordu, ama kadına duyduğu olağanüstü saygı nedeniyle köylülüğü silinmiş, çocuksu bir çaresizliğe bürünmüştü. Kadının sorularını yanıtlamaya pek cesaret edemiyor, kekeliyor, duraksıyor, ellerini ceplerine saklıyor, yeniden çıkarıyordu; çocuğun utangaçlığından keyiflenen Bayan de Prie durmadan sorular soruyordu; aklını karıştırabileceği, önünde küçülen, yalvaran, boyun eğen birini yeniden bulmak iyi gelmişti kendisine. Genç adamın yerine papaz konuştu, onun okumak arzusuyla yanıp tutuşmasını övdü, erdemlerini anlattı, en büyük dileğinin Paris’e gidip üniversitede okumak olduğunu söyledi. Kendisi varlıklı biri değildi, yeğenine pek yardımcı olamayacaktı, ayrıca kendisini korumasına alan kimsesi de yoktu, böyle biri olmadan devletin yüksek konumundaki kişilere erişmek olanaksızdı; papaz, etkileyici sözcükler seçerek yeğenine kol kanat germesini istedi kadından. Nasılsa sarayda sözü geçerdi onun, bir tek sözcüğü, o genç öğrencinin en cüretkâr hayallerini gerçekleştirmeye yeterdi.
Bayan de Prie kendi kendine acı acı gülümsedi; sarayda sözü geçerdi, ancak bir tek mektubuna, bir tek ricasına bile yanıt alamıyordu. Ama burada kimsenin, kendisinin artık herhangi bir güce sahip olmadığını, gözden düşmüş olduğunu bilmemesi rahatlatmıştı onu, gücü varmış gibi görünmesi bile onu mutlu etmeye yetmişti. Kendini topladı; elbette genç adam için tavsiyede bulunacaktı, böyle değerli biri onun için olumlu şeyler söylediğine göre kendisi için ne yapılsa azdı. Ertesi gün uğrasındı da hanımefendi onun özelliklerini incelesindi. Hanımefendi onu saraya tavsiye edecek, arkadaşı olan kraliçeye ve akademideki beylere hitaben bir mektup verecekti (bunları söylerken, bu saydıklarından hiçbirinin mektuplarına bir tek satırla bile yanıt vermemiş olduklarını hatırladı).
Yaşlı papaz sevinçten titriyor, tombul yanaklarından aşağı yaşlar süzülüyordu. Kadının ellerini öpüyor, sarhoş gibi odanın içinde dört dönüyordu, delikanlıysa sersemlemiş gibi duruyor, söyleyecek bir tek sözcük bile gelmiyordu aklına. Bayan de Prie kalkmaya karar verdiğinde delikanlı yerinden kıpırdamadı, sanki olduğu yere çakılmıştı, sonunda papaz kadına belli etmeden eliyle ona sert bir işaret yaptı, iyiliksever kadına şatoya kadar eşlik etmesi gerektiğini ima etti. Delikanlı kadınla birlikte yola koyuldu, kekeleyip durarak teşekkür etti, kadın ne zaman yüzüne baksa söylediği sözü unutuyordu. Kadınınsa keyfi yerindeydi. Uzun zamandır ilk kez bu hafif bir küçümsemeyle karışık sevinci duyuyordu, önünde bütün gücünü kaybeden bir insan vardı; iktidarda olduğu sürece yaşam koşulu haline gelen insanlarla oynama arzusu yeniden kabardı içinde.
1 comment