Bütün ev silahlanmış bulunuyor; laf aramızda, öbür tarafın savaş yöntemi hiç de yiğitçe değil.

RAHİP (kalkarak): Bilmez miyim sanıyorsun?

YÜZBAŞI : Sen de mi?

RAHİP : Ne sandın ya!

YÜZBAŞI : İşin en kötü yanı şu ki, Bertha'nın geleceği orada, nefretin eliyle karara bağlanıyor. Onların dediklerine bakılırsa, erkek, kadının neler başarabileceğini seyretmek için yaratılmış sanki. Bütün gün durmadan aynı şey: Erkeğe karşı kadın. Gitmen gerek mi? Akşam yemeğine kalsa-na! Sana sunacak fazla bir şeyimiz yok, ama kalıver. Biliyorsun, yeni doktoru bekliyorum. Kendisini gördün mü?

RAHİP : Buraya gelirken şöyle bir görür gibi oldum. Dürüst, güvenilir bir adama benziyor.

YÜZBAŞI : Güzel! Benimle birlik olur mu dersin?

RAHİP : Kim bilir. Kadınları ne dereceye kadar tanımış olmasına bağlı.

YÜZBAŞI : Peki ama kalmayacak mısın?

RAHİP : Yo yo, eksik olma dostum, bu akşam evde olacağıma söz verdim, gecikirsem karım merak eder.

YÜZBAŞI : Merak mı eder? Köpürür, desene! Eh, sen bilirsin. Dur paltonu tutayım.

RAHİP : Bu gece hava pek soğuk anlaşılan. Eksik olma! Kendine iyi bak, Adolf. Biraz sinirli görünüyorsun.

YÜZBAŞI : Öyle mi?

RAHİP : Evet. Pek iyi değil misin ne?

YÜZBAŞI : Laura mı soktu bunu kafana? Son yirmi yıldır, sanki bir ayağım çukurdaymış gibi davranıyor bana karşı.

RAHİP : Laura mı? Yo, hayır, sadece kaygılanıyorum senin için. Beni dinle de, kendine iyi bak. Hoşça kal dostum. Peki ama, şu vaftiz yemininin yenilenmesi değil miydi senin konuşmak istediğin?

YÜZBAŞI : Yok canım! Ama inan bana, bu iş kendi doğal yolunu tutacak, ceremesini de resmi vicdan çekecek. Ben ne gerçeğe tanıklık edecek biriyim, ne de onun uğruna ölecek biri. Bu gibi şeyler geçti bizden! Karına selamımı söyle.

RAHİP : Hoşça kal Adolf. Laura'ya sevgimi söyle.

(Çıkar. Yüzbaşı yazıhaneyi açıp hesaplara bakmaya koyulur.)

YÜZBAŞI : Otuz dört... dokuz, kırk üç... yedi, sekiz, elli altı.

LAURA (bitişik odadan girerek): Acaba lütfen...

YÜZBAŞI : Bir dakika!... Altmışaltı, yetmiş bir, seksen dört, seksen dokuz, doksan iki, yüz. Ne var?

LAURA : Rahatsız etmiyorum ya?

YÜZBAŞI : Yok canım! Ev içi masrafları herhalde?

LAURA : Öyle, ev içi masrafları.

YÜZBAŞI : Sen hesabı oraya koyuver de ben bir gözden geçireyim.

LAURA : Hesabı mı?

YÜZBAŞI : Evet.

LAURA : Demek artık hesap tutmamız gerek?

YÜZBAŞI : Elbette hesap tutmamız gerek! Durumumuz kötü; iflas edecek olursak, hesap açık çıkar. Yoksa, ihmalden dolayı ceza yeriz.

LAURA : Borcumuz varsa, kabahat bende değil ya.

YÜZBAŞI : Hesabın göstereceği de bu işte.

LAURA : Kiracı kirayı ödemiyorsa kabahat bende mi?

YÜZBAŞI : Kiracıyı öylesine candan salık veren kimdi? Sen! Böylesine dağınık kafalı birini — deyim yerinde mi? — ne diye salık verdin?

LAURA : Peki öylesine dağınık kafalı birini sen ne diye kabul ettin?

YÜZBAŞI : Sen adamı buraya sokuncaya dek huzur içinde yemek yiyemez, huzur içinde uyuyamaz oldum da ondan. Kardeşin ondan kurtulmak istediği için istiyordun adamı; annen, ben istemiyorum diye istiyordu onu; dadı, adam Metodist diye istiyordu; ihtiyar Margaret ise, büyükannesini çocukluktan tanıdığı için istiyordu onu. Adamı bu yüzden kabul ettim işte! Etmeseydim, deliler evindeydim şimdi, ya da aile mezarlığında. Neyse, al şu parayı ev içi masraflarıyla senin cep harçlığın. Hesabı daha sonra verirsin.

LAURA (alayla diz bükerek): Çok teşekkür ederim! Peki, madem öyle, sen de dışarda yaptığın masrafların hesabını tutuyor musun bari?

YÜZBAŞI : O seni ilgilendirmez.

LAURA : Doğru, çocuğumun geleceği beni nasıl ilgilendir-mezse, bu da ilgilendirmez. Bu akşamki oturumdan sonra herhangi bir karar verdi mi sayın baylar?

YÜZBAŞI : Ben kararımı çoktan vermiştim, bunu aile içindeki biricik dostuma bildirmem gerekiyordu sadece, Bertha şehirde yaşayacak, on beş güne kadar burdan ayrılıyor.

LAURA : Nerde kalacak, sorabilir miyim?

YÜZBAŞI : Sövberg'lerde, avukatın evinde.

LAURA : O serbest fikirlinin evinde ha!

YÜZBAŞI : Şimdiki yasalara göre çocuk, babanın inançlarına uygun olarak yetiştirilir.

LAURA : Annenin de hiç söz hakkı yoktur, öyle mi?

YÜZBAŞI : Hiç mi hiç yoktur! Doğumla kazanılan hakkını, yasalara uygun bir sözleşmeyle satar, bütün haklarından da vazgeçer. Buna karşılık koca, kadına ve onun çocuklarına bakar.

LAURA : Demek kendi çocuğu üzerinde hiçbir hakkı yoktur kadının?

YÜZBAŞI : Zerre kadar yoktur! Bir şeyi sattın mı, hem onu geri almak hem de parayı alıkoymak olmaz.

LAURA : Ya babayla anne kendi aralarında karar verirlerse?...

YÜZBAŞI : Sonucu ne olur ki bunun? Ben çocuğun şehirde yaşamasını istiyorum, sen evde kalmasını istiyorsun.