Kararsız ruhlarda, düşünceler bazen kök salıp sürekli kaygı, hatta saplantı haline gelebilir. Anlıyor musunuz?

LAURA : Yani içine herhangi bir kuşku girmesin diyorsunuz.

DOKTOR : Kesinlikle. Çünkü hasta her şeye öylesine açıktır ki, her şeye inandırılabilir.

LAURA : Haa... anlıyorum. Elbette! (içerden zil çalar.) Özür dilerim. Annemin zili. Bir dakika! Ah, işte Adolf geliyor!

(Laura çıkarken, Yüzbaşı kâğıt kaplı kapıdan girer.)

YÜZBAŞI : Oo, demek geldiniz doktor! Hoş geldiniz!

DOKTOR : Memnun oldum yüzbaşım. Böyle üstün bir bilginle tanışmak ne şeref!

YÜZBAŞI : Aman efendim! Ne yazık ki, askeri görevlerden pek zaman kalmıyor araştırma yapmak için... Bununla birlikte, yeni bir buluşun izinde olduğumu sanıyorum.

DOKTOR: Sahi mi?

YÜZBAŞI : Efendim, göktaşlarının tayflarını incelemekteyim, karbon buldum, yani, organik hayat belirtileri. Buna ne dersiniz?

DOKTOR : Bunu mikroskopla mı görüyorsunuz?

YÜZBAŞI : Hayır efendim, hayır, spektroskopla!

DOKTOR : Elbette spektroskopla! Özür dilerim! Jüpiter gezegeninde neler oluyor, yakında bize anlatabileceksiniz demek!

YÜZBAŞI : Şu anda neler olduğunu değil de, neler olup bittiğini; Paris'teki şu kahrolası kitapçı gönderseydi kitaplarımı! Sanki bütün kitapçılar bana karşı elbirliği etmişler! Düşünün! İki aydır tek cevap almadım siparişlerime, ne yazdığım mektuplara, ne çektiğim o sert telgraflara! Bu beni çıldırtıyor. Ne olduğunu anlamıyorum bir türlü!

DOKTOR : Basbayağı bir dikkatsizlikten başka ne olabilir ki? Bu kadar üzmeyin kendinizi!

YÜZBAŞI : Peki ama, denememi nasıl bitiririm vaktinde? Berlin'de de aynı yolda çalışıldığını biliyorum... Ama biz bunu değil, sizi konuşacaktık! Burda oturmak isterseniz, evin şu yanında küçük bir dairemiz var. Yoksa, sizden önceki doktorun yerinde mi kalmak istersiniz?

DOKTOR : Nasıl isterseniz.

YÜZBAŞI : Hayır, siz nasıl isterseniz! Buyurun, söyleyin.

DOKTOR : Buna karar vermek size düşer yüzbaşım.

YÜZBAŞI : Hayır, ben hiçbir şeye karar vermem. Ne istediğinizi söylemek size düşer. Benim için fark etmez.

DOKTOR : Evet ama karar veremiyorum ki...

YÜZBAŞI : Allah aşkına söyleyin be adam ne istediğinizi! hiçbir oyum, hiçbir eğilimim, hiçbir isteğim, hiçbir tercihim yok benim. Siz o kadar güçsüz bir kişi misiniz ki, ne istediğinizi bilmiyorsunuz? Kararınızı verin, yoksa kızacağım ha!

DOKTOR : Ben seçeceksem, burda kalmak isterim.

YÜZBAŞI : Güzel! Teşekkür ederim. (Zili çalar.) Hay Allah! Özür dilerim doktor, fakat insanların: "Ha bu ha o, benim için fark etmez" demelerini işitmek kadar sinirlendiren şey yoktur beni! (Dadı girer.) Oo, sen misin Margaret! Acaba haberin var mı dadıcığım, şu yandaki odalar doktor için hazırlandı mı?

DADI : Evet yüzbaşım, hazırlandı.

YÜZBAŞI : Güzel! Öyleyse sizi tutmayayım doktor, yorul-muşsunuzdur. İyi geceler! Tekrar hoş geldiniz! Umarım yarın sabah görüşürüz.

DOKTOR : Teşekkür ederim. İyi geceler, yüzbaşım.

YÜZBAŞI : Ha evet, bilmem karım size bizden söz açtı mı, acaba buralar üstüne bir şeyler öğrendiniz mi?

DOKTOR : Eşsiz hanımınız, bir yabancının bilmesi gereken birkaç şey anlattı bana. İyi geceler, yüzbaşım!

(Dadı Doktor'u götürür, sonra döner.)

YÜZBAŞI : Ne o koca hatun? Bir şey mi var?

DADI: Dinleyin Bay Adolf, efendiciğim!

YÜZBAŞI : Peki Margaret, söyle! Konuşması sinirime dokunmayan tek kişi sensin.

DADI: Öyleyse dinleyin Bay Adolf. Biraz aşağıdan alsanız da, hanımla aranızda çocuk yüzünden çıkan şu anlaşmazlığı giderseniz olmaz mı? Anne ne demektir, bir düşünün...

YÜZBAŞI : Baba ne demektir, bir düşün Margaret!

DADI: Hadi hadi! Çocuğunun yanı sıra nice şeyleri vardır babanın, oysa annenin çocuğundan başka hiçbir şeyi yoktur.

YÜZBAŞI : Öyle dostum. Onun tek yükü var, benim üç; o-nunkini de ben taşıyorum üstelik! Ona ve çocuğuma bakmak zorunda olmasaydım, böyle askerliğe saplanır kalır mıydım sanıyorsun?

DADI: Evet ama, benim demek istediğim bu değildi ki.

YÜZBAŞI : Elbette! Senin niyetin, benim yanıldığımı göstermekti.

DADI : Sizin iyiliğinizi istediğime inanmıyor musunuz Bay Adolf?

YÜZBAŞI : Evet dadıcığım, inanıyorum; ama benim için iyi olan nedir, bilmezsin ki sen! Bak, çocuğa hayat vermek yetmez benim için, ben ona ruhumu da vermek isterim.

DADI : O kadarına benim aklım ermez! Ama bence siz ikiniz anlaşmalısınız.

YÜZBAŞI : Sen benim dostum değilsin Margaret!

DADI : Dostunuz değil miyim? Tanrım! Neler söylüyorsunuz Bay Adolf? Küçükken benim çocuğum olduğunuz hiç aklımdan çıkar mı sanıyorsunuz?

YÜZBAŞI : Peki benim aklımdan çıkar mı sanıyorsun? Sen benim annem gibiydin; herkes bana karşıyken, yanımda yer aldın. Ama şimdi, tam savaş kızışırken, beni yüzüstü bırakıp düşmandan yana oluyorsun.

DADI: Düşman mı?

YÜZBAŞI : Evet, düşman. Bu evin durumunu çok iyi biliyorsun. Her şeyi ta baştan sona gördün.

DADI: Doğru, çok şey gördüm. Fakat, hey güzel Tanrım, iki insan hayatı neden zehir eder birbirine: Başka herkese karşı öylesine iyi davranan iki insan. Hanım, bana ya da başkasına karşı hiçbir zaman öyle değildir.

YÜZBAŞI : Yalnız bana karşı öyle. Biliyorum. Sana şunu söyleyeyim ki Margaret, beni şimdi yüzüstü bırakırsan, kötü bir şey yapmış olursun. Çevreme bir ağ örüyorlar, o doktor da dost değil bana.

DADI : Ah Bay Adolf, herkesin kötü yanını görüyorsunuz.