Hurst.”
Gabriel iki yüz metre kadar gitmişken arkasından, “Hey! Hey!” diye seslenildiğini duydu. Tarladan tarlaya bağıran seslerin çoğunluğunda bulunmayan bir tatlılık, bir çınlayış vardı bu seste. Gabriel dönüp bakınca bir kızın, elinde beyaz mendil sallayarak son hızla kendine doğru koştuğunu gördü.
Yerinde durdu. Koşucu yaklaştıkça yaklaştı. Bu, Bathsheba Everdene’di. Gabriel’in yüzünü ateş bastı.
Kızın yüzüyse zaten al aldı, heyecandan değil de koşmaktan kızarmış gibiydi.
“Çiftçi Oak, ben...” dedi, sonra soluğunu almak için sustu.
Çiftçinin tam önünde, başını yan yatırıp durarak elini böğrüne bastırdı.
Gabriel onun sözünün gerisini getirmesini beklemeden, “Demin sizi görmeye gelmiştim,” dedi.
Kız tarlakuşları gibi soluk soluğa, “Öyleymiş, biliyorum,” dedi. Koşmaktan kızarıp terleyen yüzü, güneş çiy tanelerini kurutmadan önceki bir fulyaya benziyordu. “Beni istemeye geldiğinizi bilmiyordum. Yoksa o saat içeri girerdim. Ardınızdan şunu söylemeye koştum ki, teyzem sizi eli boş göndermekle yanlış iş yapmış.”
Gabriel’in içi bir genişledi! Bundan sonra göreceği lütufları düşününce yüreği dolup taşarak, “Sizi böyle koşmak zorunda bıraktığıma pek üzüldüm, güzelim,” dedi. “Bir dakika durun da dinlenin bari.”
“Çok yanlış bir iş yapmış teyzem... Peşimde koşan var demekle,” diye Bathsheba sözünü sürdürdü.
“Sevgilim filan yok benim, ömrümde olmadı. Bu yüzden düşündüm de, ne olsa kadın kısmıyız... benim bir sürü sevgilim var sanmanızı istemedim.”
Çiftçi Oak o kendine özgü, uzun süren gülümseyişlerinden biriyle, “İşte buna pek sevindim,” dedi ve sevincinden kıpkırmızı kesildi. Kızın elini tutmak için uzandı.
Bathsheba böğrüne acısı geçtikten sonra elini, pek ince bir duruşla, hızlı hızlı çarpan yüreğinin üstüne bastırmıştı. Ne var ki, Gabriel tutar tutmaz kız elini çekip arkasına sakladı, parmakları Gabriel’in parmaklarının arasından yılanbalığı gibi kayıverdi.
Gabriel, onun elini kavrarken duyduğu güven yarım derece düşerek, “Kutu gibi, güzel bir çiftliğim var,” dedi.
“Var, biliyorum.”
“İşe başlamak için birinden ödünç para aldım; ama yakında ödeyeceğim. Gerçi sıradan bir adamsam da, çocukluğumdan beri az buçuk geliştim sanıyorum.” Gabriel bu “az buçuğu”, “pek çok”un güvenli bir yorumu olduğunu anlatacak gibi söylemişti. “Evlendiğimiz zaman şimdikinin iki katı daha çok çalışabilirim gibi geliyor.”
İlerleyerek gene kolunu uzattı. Bathsheba’nın ona yetiştiği yerde bodur kalmış, alçak bir pırnal meşesi vardı, bu mevsimde üzeri kırmızı kırmızı pıtırcıklarla doluydu. Çiftçinin gelişinde bir kucaklama, giderek sıkma olasılığı gören kız, şimdi bu çalının arkasına doğru kaydı. Çalının üzerinden erkeğe yuvarlak yuvarlak açılmış gözlerle bakarak, “Yalnız, Çiftçi Oak,” dedi, “sizinle evlenirim diye bir şey söylemedim ki ben!” Oak donup kalarak, “Hoppala, bu da hoş doğrusu!” diye söylendi. “Adamın ardından dörtnala koş, sonra da istemem de.”
Kız içtenlikle, gene de kendi yarattığı durumun gülünçlüğünü yarı kavrayarak, “Size demek istediğim şuydu,” dedi. “Teyzemin söylediği on-on iki genç şöyle dursun, daha hiç kimsenin sevgilisi değilim ben. Gerçi günün birinde, hiç çıkar yolu yok, olacak bu iş, ama bir adamın o biçimde malı yerine konmaktan iğrenirim ben! Siz ne diyorsunuz, sizi istemiş olsaydım böyle peşinizden koşar mıydım hiç? En yakışıksız, yüzsüz bir davranış olurdu. Ne var ki, size verilen yanlış bir bilgiyi düzeltmekte hiçbir zarar görmedim.”
Gabriel, “Yoo, hiç zararı yok,” dedi. Gene de birine hak verirken aşırı cömert davranmak diye bir şey vardır. Gabriel de durumu bu kez daha sağlam tartıya vurarak, “Ama bilmem, hiç zararı yok da diyemem,” diye ekledi.
“Doğrusunu isterseniz yola çıkmadan önce evlenip evlenmeyeceğime karar verecek kadar zamanım olmadı, çünkü uzaklaşıyordunuz.”
Gabriel gene canlanarak, “Hadi öyleyse, düşünün birkaç dakika,” dedi. “Biraz beklerim, Miss Everdene, benimle evlenir misiniz? Ne olur, evlen, Bathsheba. Seni görülmedik derecede seviyorum.”
Kız, biraz daha ürkek, “Biraz kafamı toparlamaya çalışayım,” dedi. “Dışarıda düşünebilirsem...
1 comment