Bu hikâyede kızı ve karısı düşmanları tarafından yaralanan Efendi Melieus’a karısı Prudence’ın sabrı ve barışçı olmayı öğütleyen sözleri yer alır. Hikâye Livre de Melibe et de Dame Prudence olarak Fransızca’ya çevrilen Liber Consolationis et Consilii of Albertanus of Brescia adlı eserin sadık bir tercümesidir.
“Keşiş’in Hikâyesi” Boccaccio, Boethius, Dante ve İncil’den yararlanılarak anlatılan bir dizi hikâyeden oluşur. Bu hikâyelerin konusu büyük tarihi kişilerin saltanatlarının doruğundayken birdenbire düşüşleridir. Tahmin edileceği gibi, kısa, ansiklopedik bilgilerden meydana gelen hikâyelerin edebi değerinin yüksek olduğunu söylemek güçtür.
“Rahibe’nin Yanındaki Papaz’ın Hikâyesi” Keşiş’inkinin tersine Chaucer’ı yine sanatının doruğunda gösterir. Gerçekçi tasvirleri, nükteli konuşmaları, felsefik yorumlarıyla dikkat çeken hikâyede rüyasında başına geleceklerden haberdar edilen Horoz’un ibret verici macerası insanlık tarihi ve Kader arka planı üzerine yerleştirilmiştir.
“Hekim’in Hikâyesi”nde kahramanları Appius ve Virginia olan bir Roma hikâyesi Livius’a dayanarak anlatılır ama gerçek kaynak Roman de la Rose olabilir. Hikâyede namusunu lekelemektense ölmeyi yeğleyen bir kızın trajik ama onurlu yazgısı konu edilir. Chaucer’ın diğer hikâ-yelerine oranla daha sade bir yapısı ve üslubu vardır. Zaten şairin bunu Legend of Good Women için yazdığı sanılmaktadır.
“Afnameci’nin Hikâyesi” vaaz türündedir. Afnameci hikâyesine yaptığı girişte vaaz vermeye gittiği yerlerde oynadığı oyunları, cemaatten nasıl para sızdırdığını itiraf eder. Budha’nın yeniden doğuş hikâyelerine kadar dayanan ve ölüme meydan okuyan üç serseriden söz eden hikâye teknik ve anlatım yönünden çoğu zaman en iyi kısa hikâye olarak nitelendirilmiştir.
“Bathlı Kadının Hikâyesi” ve Kadın’ın yaptığı son derece zevkli giriş bölümüyle hacı adayları arasında evlilik tartışması başlar. Giriş bölümünde Bathlı Kadın’ın iki tezi vardır: karılığın bakirelikten aşağı bir durum olmadığı ve evlilikte kadının sözünün geçmesinin gerekliliği. Bu giriş bölümünde Chaucer’ın çizdiği kadın karakteri sonraki edebiyat için bir tip haline gelmiştir, fakat Bathlı Kadın ustalıkla verilmiş bireysel özellikleriyle şairin en karmaşık ve en gerçekçi karakterlerinden biridir. Ayrıca bölüm Chaucer döneminde algılandığı şekliyle “kadın sorunu”nun kapsamlı bir tartışmasıdır. Kadın’ın hikâyesi “giriş”iyle aynı çizgidedir ve burada tartışılan kadın erkek arasındaki egemenlik sorunudur. Chaucer döneminde hikâyenin birçok benzerine rastlamak mümkündü, fakat romantik macera ve peri efsanelerini keskin bir mizahla harmanlayan “Bathlı Kadın’ın Hikâyesi” benzerlerinin hepsinden daha başarılıdır.
Frer ve Mübaşir’in Hikâyeleri fabliau türündedir. Frer bozuk ahlaklı bir mübaşirin nasıl cehennemi boyladığını, Mübaşir de bir frerin nasıl zor duruma düşürüldüğünü anlatır. Bu hikâyeler dönemin benzer hikâyelerinden, yine Chaucer’a ait özellikler olan başarılı karakter portreleri, zengin tasvirleri, zekice ve nükteli diyaloglarıyla ayrılırlar. Bu hikâyelerde okuyucu din ve hukuk kurumlarındaki bozulmadan duyulan rahatsızlıkları gözlemleme olanağı bulur.
“Üniversiteli’nin Hikâyesi” Bathlı Kadın’ınkinin tersi bir sav ortaya atar ve kocasına inanılmaz derecede itaatkâr olan ve onun bütün işkencelerine sesini çıkarmadan katlanan Griselda’nın sabrına işaret ederek evlilikte mutluluğun ancak bu şekilde mümkün olacağını söyler. Fakat bu hikâyenin tezidir ve Üniversiteli hikâyenin sonunda kendisini uysallığın bu kadarının da fazla olduğunu bildirmek zorunda hisseder. Zaten Griselda Avukat’ın hikâyesindeki Constance gibi neredeyse alegorik bir tiptir. Griselda tipinin ilk olarak Boccaccio tarafından yaratıldığı, Petrarca’nın bu hikâyeyi Latince olarak yeniden yazdığı ve Chaucer’ın Üniversitelinin de belirttiği gibi bundan faydalandığı bilinmektedir.
“Tüccar’ın Hikâyesi” yaşlı bir koca ve genç karısının kaçınılmaz hikâyesidir ve yine fabliau türündedir. Döneminde “armut ağacı hikâ-yesi” diye de bilinen bu hikâyede Chaucer yine kendine has katkılarıyla nefis bir “yaşlı koca” tipi yaratmıştır. Kendisi de mutsuz bir evlilik yapmış olan Tüccar bu hikâyeyle kadınların ne kadar “şirret” ve kurnaz olabileceklerini anlatarak evlilik tartışmasına kendi yorumunu katar.
“Silahtar’ın Hikâyesi” romans türündedir. Bu hikâye için belli bir kaynak tesbit edilememiştir. Fakat Chaucer’ın her şeyi kitaplardan almadığı, sıkı ilişkiler içinde olduğu gemicilerden, tüccarlar ve gezginlerden Doğu’nun gizemleri hakkında pek çok şey öğrenmiş olabileceği düşünülmektedir. Son olarak, Chaucer’ın bu hikâyeyi tamamlamadan bıraktığını da belirtmek gerekir.
“Toprak Ağası’nın Hikâyesi” Britonların Kelt dilinde yazmış oldukları kısa romans veya macera hikâyeleri diyebileceğimiz “Breton lay” türündedir. Romantik konu, büyü ve doğa üstü güçlerin kullanılması, şövalyelik ruhu gibi türe has özellikler burada görülebilir. Chaucer’ın bu hikâye için Boccacio’nun Filocolo’daki hikâyesinden faydalandığı tahmin edilmektedir. Ağa, “Silahtar’ın Hikâyesi”yle kesilen evlilik tartışmasına yeniden döner ve karı koca arasında mutluluğun ancak eşlerin karşılıklı saygılarıyla mümkün olabileceğini vurgulayarak bu tartışmayı ılımlı bir sona bağlar.
“İkinci Rahibe’nin Hikâyesi” Azize Cecilia’nın onurlu direnişini anlatan bir efsanedir. Konusu nedeniyle bu hikâyede Chaucer’ın öteki hikâyelerindeki canlılığı görmek mümkün değildir.
1 comment