Ama o gün bugündür her insanla olan ilişkimde, acaba birdenbire bana olan sevgisi biter mi diye bir his duyarım içimde... Yalnızca senin yanında böyle değil Clarissa, senin yanındayken kendimi güvende hissediyorum, yalnızca senin yanında... Hatta hatta mamanda bile böyle hissetmiyorum... Ama hayır, ona haksızlık yapıyorum galiba... Sana tüm bunları anlattığım için benim hakkımda kötü düşünmüyorsun değil mi Clarissa?"

"Ama Marion, senin hakkında nasıl kötü düşünebilirim," diyerek gerçekten etkilenmiş olan Clarissa heyecan içindeki Marion'un saçlarını okşadı. Arkadaşı ilk kez ona açılmıştı; ertesi gün yine her zamanki gibi gülüp oynuyordu, kızlar da tatilden bronzlaşmış ve dinlenmiş olarak döndüklerinde hemen yanlarına koştu. Her biri için ayrı bir iltifatı hazırdı. Ancak Clarissa ya Marion'un ona anlattığı kuşkuları nedeniyle ya da kendi edindiği gözlemler sonucu, dikkatini çeken bir bakış nedeniyle kızlardan bazılarının gerçekten Marion'a karşı eskisi gibi içten davranmadıklarını hissediyordu. Kızlar ilkbaharda ilk kez geldiğinde olduğu gibi artık onun etrafını sarmıyorlardı, fesatlık ve düşmanlık yavaş yavaş hissedilmeye başlamıştı. Clarissa, belki de Marion'un artık onlara anlatacağı yeni şeyler kalmamıştır, diye düşündü. Ya da belki de yazın yaşadıkları, Marion'a olan ilgilerini azaltmıştır diye geçirdi aklından, ancak bazılarının neredeyse kayıtsızca yüzlerini çevirdiklerine üzülerek tanık oldu; kızlardan birinin başını çektiği bir grubun güçlendiği ve egemen olduğu, bu sayede de karşı koymaya bir eğilim, evet, hatta bir tür düşmanlık ya da soğukluk oluştuğu hissediliyordu. Marion bir şey fark etmiyordu. Uçuşan, sevimli lüleleriyle bir kızdan diğerine koşuyor, sohbet ediyor, nasıl büyümüş olduklarını methediyor, kıskançlık sezilmeyen o ilgili haliyle küçük maceraları ve tecrübeleri hakkında sorular soruyordu. Clarissa, kızların bazılarının Marion'a karşı tavır aldıklarını, ondan uzak durduklarını görüyor ve Marion'un bu kişilere karşı ilgi göstermesinden huzursuzluk duyuyordu. Marion'u, kendisinin görebildiği bu "tavır alma" konusunda uyarmayı düşünüyor ancak bunun için gerekli cesareti bulamıyordu.

Hiç de tesadüfi olmayan, bilakis gizlice ve kötü niyetle planlamış olan o olay Fransızca dersinde gerçekleşti. Yaz tatilinden çoğalmış çillerinin yanı sıra yanında bir sürü de gereksiz safsata getirmiş olan o çirkin kız, dersin başında Marion'a doğru eğilmiş ve sözüm ona gerçekten ricada bulunuyormuş gibi şöyle fısıldamıştı: "Sözlükte bir kelimeyi bulamıyorum ve Soeur Eve'e beni hep terslediği için sormaya çekiniyorum. Ama seni pek sever. Lütfen benim yerime bâtard kelimesinin ne anlama geldiğini soruver, bâtard kelimesinde şapka işareti a harfinin üzerinde." Marion, her zamanki gibi saf ve iyi niyetli olarak ayağa kalkıp sordu: "Matmazel, bâtard kelimesinin Almanca anlamı nedir?" Anında bazı sıralarda zorla bastırılmış bir kıkırdama duyuldu. Öğretmen hafifçe kızardı ve anlaşılan ya Marion'un bir edepsizlik yaptığını düşündüğünden ya da onun özel durumundan haberdar olduğundan istemeye istemeye neredeyse ters bir şekilde yanıt verdi: "Bu kelime Ortaçağ'dan gelmekte ve günümüzde artık kullanılmamaktadır. Şimdi ödevini yap!" Yine o sessiz öksürükler duyuldu ve Marion ilk defa gizli bir art niyetin farkına vardı. Clarissa'ya yalvarır gibi bir işaret verdi, ardından yemek salonunda olduğu gibi sessizleşti ve kitabının üzerine eğildi. Ancak dersten sonra aceleyle hemen Clarissa'nın yanına koştu. "Benden ne istiyorlar? Bu utanmaz neden bana bunu sordurdu?" Olayı tam anlayamayan Clarissa da sözcüğü bir kitapta aramak gerektiğini söyleyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Ama daha bunu söylerken Marion o kendine özgü telaşlılığı ile kitaplıktan sözlüğü almış yapraklarını çeviriyordu bile ve bir anda deli gibi hıçkırmaya başladı. Clarissa da ilgili kısmı okudu: "bâtard, piç, gayri meşru çocuk." Ancak şimdi, açılmış olan sayfada yazanlardan dehşete düşmüş olarak ne olduğunu kavramıştı.

Tüm bu olan biten bir saniye sürmüştü. Marion anlamsız bir öfke içinde koşup gitmişti, bir dakika sonra Clarissa daha kendine gelip onun peşinden gitmeyi akıl edemeden yemek salonundan korkunç bir bağrışma duyuldu. Koşarken rahibelerin ve kızların Marion'un etrafını sardığını, onu güçlükle zapt etmeye çalıştıklarını gördü; Marion delirmiş gibi koşarak gelmiş, bir tabak kapmış ve düşmanının alnında kırmıştı. Kan oluk gibi akıyordu. Onu zapt etmeye çalışmadan önce de bıçağı eline almıştı; aslında sevimli olan bu varlık adeta delirmiş gibiydi; karşı koymaya çalışırken, hatları gerilmişti. Zorla dışarıya çıkarıldı, hatta taşınmaktan çok sürüklendi ve bir rahibenin gözetimi altında odasına kilitlendi.