Gerçi ressam Titorelli ile yaptığı uzun görüşme sırasında, gerçek anlamda aklanma, görünüşte aklanma ve sürüncemede bırakma gibi yolların da bulunduğunu öğrenmiştir. Ancak, gerçek anlamda aklanma kararını yalnızca hiç kimsenin ulaşamadığı en yüksek mahkeme verebilmektedir; geriye kalan öteki iki yolun ortak noktası ise, Titorello’nun deyişiyle, davalının mahkûmiyetini önlemektir; ne var ki bu, K.’ya göre aynı zamanda gerçek anlamda aklanmanın engellenmesi demektir.
Mahkûmiyetin engellenmesi, aklanmanın engellenmesiyle eşanlamlı olunca, tutuklanana tutukluluktan kurtulabilmesi için kendini mahkûm ettirmekten başka çare kalmamaktadır.
Kafka’nın burada anlatmak istediği, K.’nın aslında zaten yaşam ya da dünya tarafından tutuklanmış, fakat bunun bilincine hiçbir zaman varamamış oluşudur. Bu, her insan için geçerli olan bir konumdur. Dava’da yer alan bütün ayrıntılar, bu tutukluluğun kanıtlarıdır. Bu bağlamda romandaki mahkeme süreci, yaşam süreciyle eşanlamlıdır; yaşam tarafından tutuklanmış olmaya bir son verme girişimi, yani elde edilecek mahkûmiyet, tutuklulukla birlikte yaşamın da son bulması anlamına gelecektir.
Daha soyut anlatıldığında bu, dünya ile yaşayamayan bir Ben’in, dünyasız yaşama olasılığını seçmesi demektir; ama dünya, yaşamanın onsuz olunamaz koşulu niteliğini taşıdığından, sözü edilen olasılığın seçilmesi yaşamın yitirilmesine yol açmaktadır.
Kafka’nın kahramanının istemediği dünya, en başta sözünü ettiğimiz korku çağı’nın dünyasıdır.
* * *
Dava’nın bu çevirisi, Almanya’daki S. Fischer Yayınevi’nin, Kafka’nın Oxford Metinleri diye adlandırılan el yazısı metinlerden yola çıkarak oluşturduğu son metinden yapıldı. Jürgen Born, Gerhard Neumann, Malcolm Pasley ve Jost Schillemeit tarafından yapılan yeni düzenlemede, Kafka’nın yakın dostu ve ölümünden sonra eserlerini yayınlayan Max Brod’un bölüm sıralamasına sadık kalınmakla birlikte, bu kez el yazısı metin üzerinde titiz bir çalıştırma gerçekleştirilerek yazarın bütün düzeltmeleri göz önünde tutuldu. Böylece amaçlanan, Oxford Metinleri’nin yeniden ve olabildiğince aslına sadık bir biçimde kurgulanmasıydı. Türkçe çeviri, işte bu yeni düzenlemeden yapıldı.
Dava’yı bu yeni biçimiyle basıma hazırlayanlardan Malcolm Pasley’in yaptığı açıklamaya göre Kafka, eseri “Bölümler” ve “Fragmanlar” olmak üzere iki ana bölüme ayırmış, “Bölümler” altında biten kısımları toplarken, tamamlanmamış gözüyle baktığı kısımları da “Fragmanlar” başlığı altında toplamıştır. Yapısal açıdan fragmanlar, bölümlere yapılması düşünülen, fakat tamamlanmamış ve yazar tarafından düzenlenmemiş eklerden oluşmaktadır. Asıl tamamlanmış Dava metni ise “Bölümler” altındaki kısımlardan meydana gelmiştir.
Bu çeviride yalnızca tamamlanmış roman metnine yer verilmiş, ancak filologlar için önem taşıyabilecek “Fragmanlar” ise çevirinin dışında bırakılmıştır.
Dava’nın çevirisi, oldukça uzun zaman aldı. Ancak metinle çok iyi diyalog kurduğuma inandığım zamanlar çeviriyi sürdürmekte direnişim, sanırım bu gecikmenin başlıca nedeni oldu. Bu uzun zaman boyunca gerek Erdal Öz, gerek İlknur Özdemir, büyük bir incelik ve anlayış göstererek üstüme varmadılar. Bu nedenle bu iki dosta olan gönül borcum büyüktür.
Ahmet Cemal
Tutuklanma
Biri Josef K.’ya iftira etmiş olmalıydı, çünkü kötü bir şey yapmamış olmasına karşın bir sabah tutuklandı. Odayı ona kiralayan Bayan Grubach’ın aşçısı olan ve sabahları saat sekize doğru K.’ya kahvaltısını getiren kadın o gün gelmedi. Bu daha önce hiç olmamıştı. K. biraz daha bekledi, başını yastıktan kaldırmaksızın karşı evde oturan ve kendisine merakla bakan yaşlı kadını gördü; kadın bakımından doğal sayılamayacak ölçüde bir meraktı bu. K., hem tedirgin, hem de karnı acıkmış olarak zili çaldı. Kapı hemen vuruldu ve içeri K.’nın daha önce bu evde hiç görmediği bir adam girdi. İnce, ama sağlam yapılı bir adamdı, üstüne iyi oturan giysisinde yolculuk giysilerinde görülen türden çeşitli kıvrımlar, cepler, tokalar, düğmeler ve bir kemer vardı; bütün bunlardan ötürü giysi, aslında neye yaradığı pek anlaşılamamakla birlikte, çok kullanışlı görünüyordu. “Siz kimsiniz?” diye sordu K. ve hemen doğrulup yatağında oturdu. Gelgelelim adam sanki orada bulunması çok doğalmış gibi soruyu duymazlıktan geldi ve “Zili siz mi çaldınız?” diye sormakla yetindi. “Anna kahvaltıyı getirsin,” diyen K., önce konuşmaksızın, yalnızca dikkatini toplayıp düşünerek adamın kim olduğunu çıkarmaya çalıştı. Fakat adam onun bakışlarına daha fazla hedef olmaksızın dönüp kapıyı araladı ve anlaşıldığı kadarıyla kapının hemen arkasında duran birine, “Anna’nın kahvaltıyı getirmesini istiyor,” dedi. Bunu yandaki odadan gelen hafif bir gülme izledi, sese göre bu gülmeye birden çok kişinin katılmadığı söylenemezdi. Yabancıya gelince, daha önce bilmediği bir şeyi ilk kez bu gülmeyle öğrenmiş olamazdı; buna karşın K. ile haber verir tonda konuştu: “Olanaksız.” “Bu iyi işte!” diyen K., yatağından fırladı ve hemen pantolonunu giydi. “Bitişik odadakilerin kim olduklarını ve Bayan Grubach’ ın bana bu rahatsızlığın hesabını nasıl vereceğini görmek istiyorum.” Bunları yüksek sesle söylememesi gerektiğini, çünkü böyle yapmakla yabancının onu gözetim altında tutma hakkını bir ölçüde tanıdığını gerçi hemen anlamıştı, ama bu nokta onca şimdilik önemli değildi. Adama gelince, söylenenleri gerçekten de bu doğrultuda anlamış olmalıydı, çünkü, “Burada kalsanız daha iyi olmaz mı?” dedi.
1 comment